Şu teknoloji denen mereti ben çok seviyorum. Her türlü elektronik alet, oldum olası hep aşırı ilgimi çekmiştir. Daha ortaokulda iken mahalledeki tüm komşular yeni bir müzik seti veya televizyon aldıklarında kurup çalışır hale getirmek için beni çağırırlardı.

 

Seviyorum bu teknolojiyi de,  teknoloji bizi nereye götürüyor diye de zaman zaman düşünmüyor değilim. Bu yazımda bu düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.. Teknolojinin zararlarının da olduğu kesin… Şöyle daha dünyada olmadığım bir tarihe dönüp bakınca bile ilk gözüme çarpan Nagazaki’ye atılan teknoloji oluyor. Şimdi kısaca teknoloji bizi nereye götürüyor, bakalım… Gerçi kısaca diyorum ama belki de çoook çok uzayabilir bu konu, neyse o zaman da yazıyı bir kaç bölümlük dizi yaparız, değil mi Editörüm?… Yok canııım, aslında biz aylık yayımlanan bir ansiklopediyiz… Yaz yazabildiğin kadar…

Her eve bir bilgisayar lazım

İstanbul’a ilk yerleştiğimiz yıllarda bizim sokakta “cuma pazarı” kurulurdu ve tam önümüzde hep şu cümle ile bağırıp duran bir pazarcı abim vardı… “Her eveeee lazıııım”… “Her eveeeee lazıııım”… Evet, maydonoz ve limon satardı bu abim…. Şimdi maydonoz ve limonun yerini bilgisayar aldı. Artık evlerin yeni beyaz eşyası haline geldi bilgisayar…  Çocuğu olanlar mutlaka alıyor diyeceğim ama bu da bahanesi aslında… Büyük çocuklar kendilerine alıyorlar bu oyuncağı… 

Bir bilgisayar, içine taktırılacak ekstra kart ve cihazlara göre, bugün 600 ila 1500 $ civarında bir paraya maloluyor. Tabii bir de internet bağlantısı ve modem gerekiyor. (Telefon bağlantılı, kablo, ISDN veya ADSL modem gibi) Bunları halledip de eskilerin TV için dedikleri gibi, ikinci bir “aptal kutusunu” eve yerleştirdiğiniz anda “hoşgeldiniz tembelliğe” diyebiliriz. Çünkü artık bu aletin karşısına oturarak ; dünyayı dolaşabilir, sanal olarak müzeleri gezebilir, alışveriş yapabilir, bankalarda sıra beklemeden işlemlerinizi halledebilir, yazı, gazete veya kitap okuyabilir, mektup yazabilir, resim çizebilir, görüntülü olarak bir başkası ile konuşabilir, gerçek zamanlı yazışabilir, TV seyredebilir, müzik dinleyebilir, oyun oynayabilir, CD veya DVD’de film seyredebilir ve hatta kayıt yapabilirsiniz. Bu demektir ki artık yumuşak sandalyenizin üzerinde, karşınızdaki ekrana, yani bu “aptal kutusu”na bakarak ve fazla kıpraşmadan hayatınızı geçirebilir ve kısa zamanda bir bel veya boyun fıtığına ya da sizi bundan böyle bilgisayar başında ayakta tutacak bir hemoroide sahip olabilirsiniz.

Eeee dedik ya, “Hoşgeldiniz tembelliğe”

Dev bir örümcek ve onun dünyayı saran ağı 

20-25 yıldır kullanılan büro içi bilgisayar ağları (Network), internetin ilk habercisiydi… Zamanımızda internetle gittikçe daha çok bilgisayar birbirine bağlanıyor, örümcek -yaşayan bir örümcek- gittikçe devleşiyor ve tabii ağı da gittikçe genişliyor. Bu ağın büyümesine orantılı olarak, özel hayatımız da yavaş yavaş yok olmaya başlıyor. Düşünüyorum da, galiba esas amaç özel hayatımızı yok etmek ve modern köleliğe yumuşak bir geçiş sağlamak…

Çeşitli yerlere gönderdiğimiz bize özel e-postalar, bugün çeşitli yollarla ele geçiriliyor ve okunabiliyor, ya da adreslerimiz ele geçirilerek istemediğimiz e-maillerin bize gönderilmesine  (SPAM) sebep olabiliyor. Bu işi şifreleri kırarak, bilgisayarınıza girerek, bu amaca hizmet eden virüs ve trojanlar yaratarak hacker’lar yapabileceği gibi, internet hizmeti aldığınız firma da tüm bilgileriniz elinin altında olduğundan, istendiğinde bir başka yere tüm bilgilerinizi ve özelinizi aktarabilirler. Bugün virüsler ve trojanlar bilgisayarınıza bulaştırılarak önce tüm adres defteriniz ele geçirilmekte, daha sonra dökümanlarınız virüs yardımıyla eke konarak adres defterinizdeki 3.şahıslara gönderilebilmekte… Ayrıca portlarınızda açılan bir yol veya kapı ile hacker’lar bilgisayarınızı ele geçirebilmekte, tüm size özel yazışma ve dökümanlarınızı istediği gibi kullanabilmekte… Sizler web sitelerini dolaşırken veya yeni bir yazılımı bilgisayarınıza yüklerken, her an isteğiniz dışında küçük casus programcıklar veya çerezler (cookies) bilgisayarınıza yüklenmekte ve o andan itibaren bilgisayarınız ile yaptığınız herşey izlenmeye başlamakta… 

İnternete bağlanıldığında verilen değişken veya sabit IP numaraları da izlenmenizde etken olan fişlemelerden… Bazılarınız belki de şimdi sorabilir; “IP nedir?” diye… Kısaca IP internete bağlı olan bilgisayara verilen numaradır. Bu numarayı bilgisayarınızın internetteki adresi olarak düşünebilirsiniz. İnternet hizmeti aldığınız firma size verdiği bu IP numarası ile sizin hangi telefondan bağlandığınızı sorgulayarak, bulabilir ve tabii ki siz de otomatik olarak telefon numaranızdan ötürü bulunmuş olursunuz.  

Yani anladığınız üzere kaçış pek yok gibi gözükmekle beraber yapabileceğiniz şeyler de var tabii… E-posta kanalıyla haberleşirken dijital şifreler kullanmak, virüs programları ile virüsleri durdurmaya ve bilgisayarınıza bulaşmalarını engellemeye çalışmak, bu programları sürekli güncel tutmak, casus yazılımları yok etmek ve yok  ederken sizi kendilerinin izlemeye almayacağı programlar bulmak, Proxy’ler kullanarak veya internette paralı olarak hizmet veren firmaların üzerinden bağlanarak kendinizi, yani IP’nizi gizlemek, güvenlik güncellemelerini sürekli yüklemek vs.vs.vs…  Tüm bunların yanında, aslında tek ve güvenli bir yol var, o da evinize kesinlikle internetle alaka ve bağlantısı olmayan bir ikinci bilgisayar kurmak ve tüm size özel dökümanlarınızı bu bilgisayarın içinde saklamak… Bu da masraflı gibi görünmekle beraber, eski ama hard diski büyükçe bir bilgisayarı 100-150 $ civarında satın alarak veya yeni bilgisayar aldığınızda eskisini atmayıp, bu amaçla kullanarak bu işi halledebilirsiniz.

 

Kolaylık sağlıyan kartlarla,  çiplerle fişleniyoruz 

Yaratılan her yenilik ve teknolojik gelişme bize güvenlik ve koruma yönünden faydalı olarak sunuluyor ama  esas amaç bizi köleliğe alıştırmak olmasın sakın? Mesela kredi kartları üzerlerindeki manyetik banda hakkımızdaki tüm bilgiler yüklenerek kullanılmıyor mu? Şuna dikkat edin yeter; eğer birçok banka ve ticari şirket sizin yaşgününüzü hatırlamaya ve kutlamaya başladıysa, bilin ki fişlendiniz ve birçok özel bilginiz onların ellerinin altında… Sağlık sigortası kartları üzerinde tüm sağlıkla ilgili verilerimiz depolanıyor, ana adı, baba adı, adresi, telefonu  vs. derken, tüm bilgilerimiz el altında… Bize nasıl sunuluyor? Güvenliğiniz için bu bilgiler gerekli, sağlığınız için bu bilgiler gerekli… Gerçekten öyle mi acaba?

Gelecekte çip para kullanılmaya başlanacak…  bununda çalışmaları ve pilot bölge uygulamaları şu anda Amerika’da ve Avrupa’da yapılıyor. “Neden çip para?” dediğimizde… Yine “güvenlik” ve peşisıra “para basma maliyetlerinden kurtulmak” cevabı geliyor… Şimdi kolayca kabullendiğimiz bu yumuşatılmış ve gerekli nedenler ile, ileride sistemle bir şekilde ters düştüğünüzde, bir anda parasız pulsuz ve çulsuz yani çaresiz ortada kalmanız olası… Anlayacağınız sizi arayan güçlerin, sizi bulup ele geçirmeleri çok kolay…

Yine bunun dışında bankamatiklerde, parmak izi ve göz irisi taramalarını kullanmak için çalışmalar yapılıyor, yani şifre yerine tarayıcıya işaret parmağınızı veya gözünüzü yaklaştıracaksınız ve anında işlem tamam…  Ama bu da fişlenmenin bir başka yolu ve sistem artık her yerde sizi tespit edebilecek, iki “sadece size özel” vücut göstergeniz sayısallaştırılarak manyetik band üzerindeki  yerine kondu bile… Geçmiş olsun…
 

Cep telefonu ve Kameralar

Cep telefonunuz ile her an, her zaman, yer tespitinizin yapılabildığını ve izlendiğinizi biliyor musunuz? Artık hırsızlar bile cep telefonu çaldıklarında ilk iş içindeki SIM kartı çıkartıp, atıyorlar. Kimlerle konuşuyorsunuz, ne konuşuyorsunuz hepsi istendiğinde dinlenebiliyor. Her yer bildiğiniz üzere “Telekulak”larla dolu… Ne için? Yine güvenlik için! Güvenlik için sevgilinizle ya da eşinizle yaptığınız konuşmaların ya da işinizle ilgili eşinize dostunuza veya çalışanınıza verdiğiniz gizli bilgilerin dinlenebileceğini biliyor olmanız size nasıl duygular yaşatır? Bu güvenlik mi, yoksa özel hayatınızın sonu, yani yok oluşu mu?

Bakıyoruz artık internet üzerinde görüntülü konuşmak için herkes bir kamera alıyor ve sistemine kuruyor. Geçende bir haber vardı gazetenin birinde; yeni bir virüs yazılmış ve kameralı bilgisayarınıza bulaştığında, kendi kameranızdan sizi izliyorlarmış.

Kalabalık alışveriş yerlerinde güvenlik için diye her yere kameralar yerleştiriliyor, trafik sıkışıklığını izlemek ve önlem almak amacıyla her caddeye, kavşağa kameralar yerleştiriliyor, hatta anında bu yayınlar internet üzerinden herkese izlettiriliyor. Bunlar hep bana George Orwell’ı ve “1984” isimli yapıtını hatırlatıyor. Orada da “Büyük Birader” (Big Brother) herkesi evlerinde dahi izlemiyor muydu? İnsanlar bir esaret altına girmiş, özel hayat denen şey ortadan kalkmamış mıydı? 1984’ün üstünden 20 yıl geçti ama orada anlatılanlara doğru hızla yaklaşıyoruz.  Büyük Britanya, yani George Orwell’ın anavatanı, şu anda 4 milyon civarında kamera ile insanları izlemede birinci sırada… Yaklaşık 15 kişiye bir kamera düşmekte ve bir ziyaretçi ortalama günde 300 kere kameralara yakalanmakta… Tabii bu kadar kameranın yanında kurulan “Yüz tanıma sistemleri”ne de milyonlarca sterlin harcıyorlar. Bunlarla yakalanan yüzler sayısallaştırılıyor ve depolanarak bir “sayısal fotoğraf” veritabanı oluşturuluyor.

Bizi tüm bunlara nasıl alıştırıyorlar biliyor musunuz? Biri Bizi Gözetliyor, Akademi Türkiye, Biz Evleniyoruz, İkinci Bahar vs. gibi programlarla… O programları, insanların özel hayatlarını zevkle izliyor ve hatta üzerine yorumlar dahi yapmıyor muyuz? Yurdışındaki BBG’lerde ise iş daha ilerilere taşınıyor, evdeki kızların çırılçıplak görüntüleri canlı yayında yayınlanıyor, gazete ve internette bunların fotoğrafları dolaşıyor, bir başka BBG evinde ise bir başka ilk (!) yaşanıyor. Evden bir erkek ve bir kız masanın altına girerek seks yapıyorlar ve bu da canlı olarak yayınlanıyor… Peki şimdi bu, özel hayatın çivisinin çıkarılması ve insanların merak genleri kullanılarak bu güzelliklere (!) alıştırılması, insanlığın yozlaştırılması değil mi?

Şimdi şu rastlantıya bakın; 
“BBG evi” diyorduk “Biri Bizi Gözetliyor” programına… “BBG”nin açılımı “Büyük Birader Gözetliyor” da olabilir mi? Ya bu programın dünya çapında telif hakkının sahibi olan şirketin adı ne biliyor musunuz? Bir yerden tanıdık gelecek; “Big Brother”!

Bu kontrol mekanizmaları, her dakika, her saniye daha da çok artacaktır hiç kuşkumuz olmasın. Çünkü “gücünü kaybetme korkusu” her iktidarın ayrılmaz bir parçasıdır… Teknoloji, devlet içinde bir kabustur ve sistem teknoloji ile kaybettiği kotrolü yine teknoloji ile yerine koymaya çalışacaktır.

 

GPS ve Uydu takip sistemleri

Amerikalıların aşırı güvenlik paranoyaları nedeniyle ürettikleri bir koordinat ve yer belirleme sistemidir GPS (Global Positioning System)… ve Amerika Birleşik Devletlerine ait uydular kullanılarak dünyanın neresinde olursa olsun, 24 saat oldukça hassas bir şekilde pozisyon ve seyrüsefer bilgisi sağlayan bir sistemdir. Bu sistemin temelinde 20,200 Km yükseklikteki yörüngede bulunan ve sürekli olarak zaman ve kendi pozisyon bilgisini gönderen 24 adet “NAVSTAR” GPS uydusu vardır. Bir GPS alıcısı ise en az 3, en çok 12 adet uyduyu izleyerek kendi pozisyonunu belirler, ayrıca alıcının hangi hızda hareket ettiği ve hangi yöne gittiği bilgisini üretir. GPS alıcısı kendi yerini belirleyebilmek için uydudan aldığı sinyalleri üçgenleme (triangulation) yöntemiyle çözer. GPS uyduları dünyaya göre kendi yerlerini bilirler ve alıcılarda kendilerinin bir uyduya olan mesafelerini onlardan aldıkları radyo sinyalinin yolculuk süresinden hesaplarlar. En az 3 uyduya olan uzaklığının hesaplanması sonucu, bir GPS alıcısı kendi koordinatını üçgenleme yöntemiyle hesaplar. 4.uydu ile yükseklik bilgisi alınmış olur. 5.uydu ile de diğer uyduların nerelerde olduğu, dolayısıyla ölçüm yapılan uydulardan biri coğrafi yapının zorluğundan veya yörüngesinden dolayı görme sınırları dışına çıktığında kullanılacak olan uydunun pozisyon bilgisini üretir.

İşte bu sistemle de üzerinde bir cihaz veya bir çip taşıyan bir araba veya bir kişi dünyanın neresinde olsa izlenebilir ve yeri belirlenebilir. Hadi bakalım var mı bu işin kaçarı? Bu sistemin de yararlı amaçları var… Arabanızın çalınmalara karşı güvenliği, taşımacılık firmalarının kamyon ve TIR’larını bu sistemle gözetlemeleri, okula giden çocuklarınızı merak ettiğinizde trafikte nerede olduklarını görebilmeniz…

Tabii satış elemanlarınızın nerelerde dolaştıklarını (!), çocuğunuzun okula gidip gitmediğini (!), eşinizin sizi aldatıp aldatmadığını (!) da bu sistemle takip etmeniz ve bilmeniz mümkün…
 

Deri altı çip muhabbeti

Son olarak hazırlığı yapılan ve insanlığı tamamiyle çökertecek ve özel yaşamı yok edecek sistem ise yine Amerikalılar tarafından faydalı ve ulvi (!) amaçlarla kullanılmaya başlandı bile… Şimdi sıkı durun… Kullanılacak bu yeni teknoloji, Motorala tarafından üretilen ve bir pirinç tanesi büyüklüğündeki “deri altı çipler”… İlk bio-yonga (BT952000) Dr. Carl Sanders tarafından geliştirilmiş, ama işin tuhafı, bir iddiaya göre, bu yongayı geliştirirken kendisine zarar gören sinir uçlarının iyileştirilmesinde kullanılacağı söylenmiş  ve aslında bu yonganın “kimlik tespiti amaçlı kullanılacağını” çok daha sonraları öğrenmiştir.

Bunun hazırlık ve denemeleri hayvanlar üzerinde yapılmıştı. Büyük ve küçükbaş hayvanların derilerinin altına yerleştirilen çiplerle büyük sürüler bile kolaylıkla kontrol edilebiliyor ve hayvan karışmaları önlenebiliyordu. Yani bu çipler birer “Sanal Çoban” olarak kullanılıyordu. Bugün, bazı pilot bölgelerde, tabii ki yine Amerika’da yoğun doğumların olduğu hastanelerde, “doğan çocukların karışmaması” amacıyla (!) 17.000 bebeğe bu yonga takılmış ve anne babalar da bebekleri karışmasın diye (!) buna izin vermişlerdir. Yongaların kullanıldığı bir başka yer de, tutuklular ve askeri personel gibi hakları sınırlandırılmış kişilerdir ve bunlara da bu deri altı çipler yerleştirilmektedir. En son, Irak savaşında esir alınan kadın askerin bu sayede yerinin tesbit edildiği tüm dünyaya reklam ve alıştırma amaçlı duyurulmuştu hatırlarsanız…

Deri altına yerleştirilecek bu çipler için vücudunuzdaki en uygun yerler dahi tespit edilmiş durumda, ilk yer alında saç çizgisinin hemen altı ve ikincisi sağ elin üzeri… Çip’in içinde her türlü bilginiz mevcut… Bir dükkana girdiniz, alışveriş yaptınız ve sağ elinizi tarayıcıya uzattınız ve aldığınız herşey bankanız tarafından anında ödendi, ne muhteşem teknoloji değil mi? Oysa bu geleceğin teknolojisine bazı kişilerin bakış açıları çok farklı… Bu teknoloji için onlar,”insanı köleleştiren, özel hayatınızı yok eden bu şeytani yeni dünya düzenine hoşgeldiniz” diyorlar.

Teknoloji büyük adımlarla ilerliyor, hayatı kolaylaştırıyor ama size sunulan ve gösterilen her faydanın altında başka amaçlar da yatıyor olabilir, onun için herşeye boyun eğmeden önce çok iyi düşünmek lazım, gereken yerlerde tepkinizi göstermeniz gerekecek, birlik olmanız gerekecek, Dünyada şu anda, bu konular da kurulmuş yüzlerce sivil toplum örgütleri mevcut, bunları unutmayın ve; ne olur, ne olmaz, özel hayatınızı başkalarının eline, diline ve seyrine kolayca sunmayın… Sunanlara da prim vermeyin…

Şu andaki teknolojik gidişat acaba insanoğlunu modern esirliğe doğru bir yönlendirme midir? Tüm insanlar internet, kredi kartları, kameralar, çipler, uydular ile kontrol altına mı alınmak istenmektedir? Aslında bu yazıyı yazarak teknolojiyi çok seven ben, ona karşı olmak ya da siz okuyucuları yanıma çekmek türünden bir amaç taşımıyorum, biliyorsunuz ki en azından şu yazıyı yazarken bile bir bilgisayar kullanıyorum, yazdıktan sonra bunu bir e posta ekinde editörüme gönderiyorum ve hepsinden de öte bu yazıyı sanal ortamda bir dergi, derki.com için yazıyorum ve tabii sizler de bu yazıyı ve sadece internet üzerinden okuyabileceksiniz.

İşte son teknolojiler… Aklımız geçici bir süre daha kendi kontrolümüz altında, onu en iyi şekilde kullanmalıyız… Teknolojinin faydaları yanında bizi esaret altına sokabilecek yanlarını da gözden kaçırmamalıyız…

Reha Ersavcı