İçinden geçmekte olduğumuz bu büyük değişim döneminde etkin olacak gezegen döngüleri, günlük hayatımıza büyük zorlukların gireceğini, korku ve endişenin hakim olacağını düşündürmektedir. Bu zorlu geçiş sürecinin üstesinden gelebilmemiz ve bir üst bilinç aşamasına geçebilmemiz için, öncelikle korkularımızla yüzleşmemiz ve bunları aşmamız gerekmektedir. İşte bu aşamada, farkındalığı yüksek olanlarımızın, henüz değişime ve kendisiyle yüzleşmeye hazır olmayan diğerlerine rehberlik etmesi faydalı olacaktır. Bunu sağlayabilmemizde bize yardımcı olacak teknik, ilim ve yöntemlerin yanı sıra, insanı tanımanın en kolay ve etkin yöntemi olan Astroloji’nin ve rehberliğinden de istifade edebiliriz. İşte bu aşamada, Astrologlara önemli görev düşmektedir.

Astrologun birincil görevi, geçiş yapılmakta olunan süreçle ilgili olarak toplumu bilgilendirmek, zorlu zamanlar hakkında uyarmak, büyüme potansiyeli taşıyan yaratıcı fırsatların zamanlarını bildirmektir. Ama tüm bunları yaparken takınılan üslup ve ifade, özellikle de zorlu zamanlardan geçilirken çok büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar vahim görünürse görünsün, durumlara pozitif ruh hali ile yaklaşılabilir. Dennis Elwell’in de dediği gibi “Astrologların çalışmalarının erdemi sayesinde daha sakin ve korkusuz olacakları umulur.” Astrologların, geleceğe yönelik vizyon sağlayan Astroloji ilmi sayesinde, yüksek farkındalığa ve etraflarında olan biteni idrak edebilen uyanık bir zihne sahip olmaları beklenir. Böyle uyanık bir zihin için, hayatın akışı içerisinde karşılaştığı her deneyim bir nimettir. Başkalarına göre trajik denilebilecek zorlayıcı ve travmatik olaylar karşısında, uyanık bir zihne sahip kişiler, şaşırtıcı derecede sabırlı ve metanetlidir. Onlar, ilk bakışta negatif gibi gözüken olaylarda esnek olabilmeyi başarabilenlerdir. Aslında bize negatif gözüken şeylerin altında, ancak daha ince bir bakışla fark edebileceğimiz, bizim gelişimimiz için hazırlanmış testler vardır. Sevgi ile kuşatılmış evrende, her şey aslında pozitiftir. Astroloji ile uğraşsın veya uğraşmasınlar, uyanık zihne sahip kişiler bunu bilirler. Onlar bu bilgeliğe ve anlayışa sahiptirler…

Kadim Astrologları Örnek Almalıyız

Kadim Astrologlar kendilerini bir İlahi Bilim olarak gördükleri Astroloji’ye adamışlardı ve Astroloji’yi bir sanat olarak, Astrolog’u da sanatçı olarak tanımlıyorlardı. Bu tanımlamayı, Rönesans son dönem astrologu olan İngiliz Astrolog William Lilly’e kadar uzanan yelpazede çok net görüyoruz. Doğu ve Batı düşünce dünyasının en büyük alimlerinden biri olarak kabul edilen Muhyiddin Arabi, Astroloji’yi “Alemin sembolik dili” olarak görmekteydi. Arabi’ye göre alemin bu sembolik dilini bilen (arif) nesneleri okuyabilir, çünkü evren “büyük kitap”tır. Alıntı: Öner Döşer, Alimlerin Astrolojisi, Epsilon Yayıncılık, sayfa 17

Eski dönemlerde, astrolojik öngörü, insanı bilgeliğe taşıyan meziyetlerden biri olarak görülürdü. Cladius Ptolemy’nin dediği gibi “Öngörü sahibi bir zihin, göklerin faaliyetine değer katar; tıpkı becerikli bir çiftçinin toprağı işleyerek doğaya değer katması gibi…” Alıntı: Öner Döşer, Alimlerin Astrolojisi, Epsilon Yayıncılık, sayfa 19

Bilgeler, astrolojik işaretleri önceden okumanın, olumsuz etki yaratacağını öngördükleri şeylerden bazılarını engelleyebileceklerini ya da en azından kendilerini bunların sonuçlarına ruhsal olarak hazırlayabileceklerini düşünüyorlardı. Ptolemy’nin çok güzel ifade ettiği gibi “Yıldızların doğasına aşina becerikli bir insan, onların pek çok etkilerinin önüne geçmeye ve bu etkiler gerçekleşmeden önce, kendini bunlara hazırlamaya muktedirdir… Öngörü, gelecekteki olayların sanki şu anda gerçekleşiyorlarmış gibi tecrübe edilmelerini sağlayarak, ruhu duruma alıştırır, sakinleştirir ve yaşanacakları sükunet ve metanetle karşılamaya hazırlar.” Alıntı: Öner Döşer, Alimlerin Astrolojisi, Epsilon Yayıncılık, sayfa 18

Erhard Ratdolt’un 1491 yılı basımında yer alan Bonatti’nin Liber Astronomiae’sine giriş yazısı bize, eski bilge Astrologların Astroloji’ye bakış açılarını çok iyi özetliyor: “Gökyüzünü, yeryüzünü ve içlerindeki her şeyi yaratan, her şeye sağlamlık kazandıran ve her şeyi insanın hizmetine sunan, gökyüzünü yıldızlarla süsleyen ve ışık saçan cisimlerin faziletleriyle onların aşağısındaki her şeyi düzene sokan ve yöneten ve aynı şekilde insana da yol gösteren O’nun ötesinde bir başka Tanrı yoktur. O, akıllı ruhları diğer tüm canlılardan üstün kılmıştır ki her şey onlara hizmet etsin; ve bu akıllı varlıkların diğerlerinden farklı olarak bilmesini ve anlamasını sağlamıştır; onlara üstün gök cisimlerinin hareketlerini ve bunların manalarını göstermiştir; gökyüzünü akıllı varlıklar için bir parşömen gibi yaymıştır ki, iletişime geçen ve ilahi bilgeliği açığa çıkaran gökyüzünde ve gökyüzü aracılığıyla sadece geçmişi ya da bugünü fark etmekle kalmasınlar, gelecekte olacak olan olaylara karşı önlemlerini de alabilsinler, öngörüde bulunabilsinler ve bunlardan bahsedebilsinler.” Alıntı: Öner Döşer, Alimlerin Astrolojisi, Epsilon Yayıncılık, sayfa 20

Öngörülerde Üsluba Dikkat!

Yukarıdaki bölümde bazı kadim astrolog ve alimlerden aldığımız ilham ışığında, Astroloji’ye nasıl yaklaşmamız ve astrolojik öngörüyü nasıl kullanmamız konusunda bazı çıkarımlar yapmamız mümkün. Öncelikle, Astroloji’nin uygulanma amacı, felaket senaryoları üretmek değil, olası olumsuzluklara karşı uyarmaktır! Ama gerek yazılı ve gerekse sözlü olarak uyarılarda bulunurken, insana hizmet amacı taşıyan bu sanatı icra ederken, hitap edilen insanların psikolojisini göz önünde bulundurmalı, durumu abartarak gereğinden fazla endişe ve korkuya neden olmamalıdır. Sözün hemen burasında Alice O Howell’in bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “Bazen insan psikolojisinden anlamayan ve özgürce “öngörüde” bulunan astrologların danışanlarına şüphe ve korku tohumlarını ekerek verdikleri zarar karşısında dehşete düşüyorum.” Candy Hillenbrand’ın da altını çizdiği gibi “Astrologlar geleceğe odaklanıp geleceğin daha korkusuz olacağını göstererek, ya da insanlara seçeneklerini ve tercihlerini göstererek korkuyu aşmasına yardımcı olabilirler. Aksi takdirde insanlar güçlerini etkileyemedikleri ya da kontrol edemedikleri yıldızların ve gezegenlerin merhametine kaldıklarını düşünmeye başlayacaklarından, korkuya kapılabilirler.”

Bu yüzden gökyüzünde Zodyak’tan geçiş yapan gezegenlerin, bu transitlerinin etkilerini okurken, onların bu hareketlerinin önceden planlanmış olduğunu ve dolayısıyla KADERSEL olduğunu, ama elde edeceğimiz sonucu ve varacağımız noktayı FARKINDALIK ve İRADEMİZLE biz insanların bu kadersel etkilere vereceğimiz tepkilerin belirleyeceğini hatırlatmak gerekir. Donna Cunningham’ın da belirttiği gibi “Transitler üzerinde kontrolümüz olmayan yalıtılmış olaylar değil, içinde yer aldığımız psikolojik sürecin parçalarıdır. Yaşamınızın ve varlığınızın anlaşılmaya ve hazmedilmeye hazır boyutlarını farkındalık seviyesine getirmeye eğilimlidirler. Eğer yaşamın bir öğrenme deneyimi olduğunu ve deneyimlediğiniz her şeyin sizin için, yüksek benliğinizin gelişimi açısından, iyi olduğunu fark ederek var oluşunuzun gerçek modelini ve büyüme ritminizi ayarlayabilirseniz, genellikle transitler sizi şaşırtmazlar. Zor transitler bize kendimizi genişletme gücü verir; gönüllü olmadığımızda bunun oluşabilmesi için gerekli şartları sağlarlar. Transitlerin verdiği acının büyük kısmı, değişikliğe direnç göstermekten kaynaklanır. Acı büyüme potansiyeli verir. Dikkatimizi acıya değil, büyüme sürecine vermeliyiz.” Zihnimiz acıya değil de büyüme sürecine yönelik yaratıcılığa yönelirse, bu zorlu süreçten çok büyük bir sıçrama ile çıkabilir, gerçek potansiyellerimizi ortaya çıkarttığı ve bizi karanlıkta devam etmektense aydınlığa çıkaracak itici kuvveti sağladığı için yaşamamız gereken zorluklara şükredebiliriz.

Psişik kahin Edgar Cayce’ye göre evrendeki değişiklikler ve gezegenler, yıldızlar ve Zodyak’ın konumları, insanoğlunun iyi ya da kötü şeyler yapmasını etkiler. Ama insan da bunları etkiler. Çünkü aslında yıldızlar bizi yönetmez, biz yıldızları yönetiriz. Bu etkiler, varlığın iradesinden daha büyük değildir. Yıldızların yaşamı yönetmesi yerine yaşam yıldızları yönetir, çünkü insan evrendeki tüm varlıklardan üstün yaratılmıştır ve evrenin kanunlarını değiştirebilme gücüne sahiptir. İnsanoğlu olarak irademiz tüm bunların bizi etkilemesinin üzerindedir ve aslında gerçekliği inşa eden zihnimizdir. (Alıntı: Öner Döşer, Büyük Uyanış, Doğan Egmont Yayıncılık, sayfa 44)

İdeal Geleceğe Odaklanmak

Evet, oldukça zorlu zamanlardan geçmekteyiz. Evet, güneş aktivitelerinin de etkin olacağı beklenen bu zorlu süreçte büyük çaplı doğal felaketlerle, finansal depresyonlarla, siyasi çalkantılarla karşı karşıya kalabiliriz. Bunu ben de gerek kitaplarımda, gerekse köşe yazılarımda ve seminerlerimde altını çizerek vurguluyorum. Tutulmalar civarına denk gelen sert gezegen dizilimleri, zorlu bir aşamanın odak noktasında bulunduğumuzu bize açıkça göstermektedir. Ama eğer insanoğlu bilincini doğru odaklar, gerçekte kim olduğunun ve yaşamını yönlendirme konusunda üzerine düşen sorumluluğun farkına varır, kendinde ve çevresinde gerekli düzeltmeleri yaparsa, özellikle tutulmalar civarında gökyüzünde gezegenlerin sert açısal dizilimlerde bulunması neticesinde kriz yaratacak olaylar yaşanılması kaçınılmaz olmaktan çıkabilir. Eğer insanlar bir an önce yanlış yönde olduklarını fark eder ve daha iyi yönde değişim gösterirlerse, dünya da bunu takip edecektir. Belki de bu süreçte sorumluluğumuzun farkına varırsak, bilinçli bir şekilde bir şeyleri değiştirmeye çalışırsak, bu değişim dünyanın enerji matrisi üzerinde olumsuz etkileri azaltabilir, hatta olumlu etkiler yaratabiliriz. Modern astrolojide çok güzel bir betimleme vardır: “Karakterimiz kaderimizdir. Karakterimizi değiştirebilirsek, kaderimizi değiştirebiliriz.” Bilinçli düşüncelerimizle etrafımızdaki ve içimizdeki dünyayı etkileme gücümüzü arttırabilme kapasitesine sahibiz. Alıntı: Öner Döşer, Büyük Uyanış, Doğan Egmont Yayıncılık, sayfa 46

Bu şartlarda kolektif bilincin neye odaklandığı çok önem taşımaktadır. Beklenen durumlara bir korku ve yıkım nedeni olarak yaklaşmak, böyle bir sonucu kendimize çekmemize de sebep olacaktır. Bunun karşılığı, böyle devam edersek karşılaşacağımız yıkıcı durumların an meselesi olduğunu görmezden gelmek değildir elbette. Yani şu bir gerçek ki, insanoğlu böyle devam ederse ve kendinde gerekli değişiklikleri yapmazsa, kaçınılmaz bir şekilde bu felaketleri yaşayacaktır. Bunu görmek gerekir. Uçurumun kıyısında olunduğunun farkında olmalı, ama bu durumu değiştirmek için bir an önce eyleme geçmeli, bilincini en ideal geleceğe odaklamalıdır. Böylelikle gereksiz endişe ve korkulardan kurtulabilir, bu zorlu geçiş sürecini, kendimizde ve çevremizde değiştirmemiz gereken unsurlar için bir itici güç olarak kullanabilir ve çocuklarımıza bırakmak istediğimiz dünyayı inşa edebiliriz. Buna tüm kalbimle inanıyorum.

Kendimizi Nasıl Hazırlayabiliriz?

Edgar Cayce’ye göre “Akıl yaratandır”. Biz, aklımızın üzerinde durduğu, ısrar ettiği şey haline geliriz. Böylece eğer tavırlarımızı ve düşünce tarzımızı değiştirebilirsek, bilincimizi daha yüksek bir frekansa getirebilirsek, engellerden kurtulmaya ve yaşamın ritmiyle serbestçe nefes almaya başlayabiliriz. Bunu sağlayabilmemiz için yapmamız gerekenleri maddeler halinde sıralarsak:

* Kendini büyük değişimlere bedensel, duygusal ve zihinsel olarak hazırla
* Erken hazırlan, düşün ve ileriyi planla: hemen başla, vakit kaybetme
* Kafanı kuma gömme: görmezden gelmek çözüm değil, farkındalığını yükselt
* Aklını ve gözlerini açık tut: etrafında olan bitenin işaretlerini iyi oku, aklını kullan
* Amaçlarını gözden geçir: amaç duygusu insanı hayata bağlar, amaçsız kalma
* Astroloji haritanı takip et: gerçek hedeflerine ve misyonuna ne kadar yakınsın?
* Doğada vakit geçir, hayvanlarla dost ol: zihnini ve bedenini rahatlat
* Güvenlik önlemi al: Doğal felaketler, ekonomik zorluklar, karmaşa, kaos artabilir
* İyilik yap, sevgi alışverişinde bulun: bunu günlük egzersiz gibi düşün, sürekli yap
* Affetmeyi öğren: önce kendini, sonra başkalarını
* Hoşgörülü ve toleranslı ol: hem kendine, hem de başkalarına
* Kendine değil, başkalarına öncelik ver: egoyu aşabilmek çok önemli
* Kendinle rekabet et: başkalarınla değil, kendinle rekabet ederek kendini geliştir

Bazılarımız bu sert etkilere diğerlerimizden daha iyi tepki verecek, hatta kişisel gelişiminde bunu bir sıçrama şansı olarak kullanacak. Kişisel gelişim tekniklerine yönelenler, enerji çalışmaları yapanlar bunu daha rahat aşacak. Bazılarımız ise kızgın, saldırgan ve sonunda kaybeden taraf olacak.

Bu süreçte neler yapabileceğimize yönelik bilgileri Büyük Uyanış kitabımda daha genişçe değerlendirdim. Kitabın 177. sayfasından itibaren bununla ilgili bilgi veriyorum. Bu süreçte aklımızda tutmamız gereken en önemli şeyin, hayatımıza korku ve endişenin yerine SEVGİ kavramını dahil etmemiz olduğunu vurguluyorum. Korku ve endişenin panzehiri sevgidir. Bizi geçiş yapmakta olduğumuz bu zorlu sürecin üzerine çıkmaya taşıyacak yüksek bilinç düzeyine erişmenin ve sevgi haline gelebilmenin yolu, davranış kalıplarını düzeltmekten geçer. Bunu başarabilmemiz için öncelikle, öfke, nefret ve kıskançlık gibi bizi düşük frekansta tutan duygulardan uzak kalmayı, hoşgörü ve affediciliği öğrenmemiz gerekiyor. Büyük Uyanış kitabımın 179. sayfasından bir alıntı yaparak yazımı tamamlamak istiyorum:

“Hayatımızı, inançlarımız yönlendirmektedir. Yaşamımızı korku içerisinde mi sürdüreceğiz, yoksa sevgi içerisinde mi yaşayacağız sorusunun cevabı, bizim hangisine inanmayı tercih ettiğimizde yatar. Korku dolu bir dünyada yaşamaya inandığımızda, bu seçimimizden zihnimiz ve bedenimiz de etkilenecek, sağlıksız bir yaşam süreceğiz demektir. Eğer sevgiyle dolu bir dünya görmeyi seçersek, o zaman zihnimiz ve vücudumuz da buna uyum sağlayacak, giderek daha sağlıklı olacaktır. Sevgi ortamında doğan pozitif düşünce, mutlu ve sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmez koşullarındandır. Sağlıklı ve tatminkar bir yaşam için ilk yapmamız gereken şey, korkularımızı yok etmek, bunun yerine sevgiyi koymak olmalıdır. Bunu yapabilmemiz için, öncelikle korkularımızın kökeni hakkında bilgi edinmemiz gerekmektedir. Korkularımızla yüzleşeceğimiz bu önemli süreçte, Astroloji bize yol gösterebilecek en etkili araçlardan biri olacaktır.”

Öner Döşer