Ön Asya astrolojisinin temellerinin günümüzden 3000 yıl önce atıldığı Babil’de astrologlar aynı zamanda astronomdular. Astrolojiyi ilk bozanlar, onu Olimpos tanrılarıyla ve onların sözde yaşamlarıyla ilişkilendiren Eski Yunanlılar oldu. Konuyu dikkatle incelemiş olanlar bilirler, Ege sahillerimizdeki Eski Anadolu Uygarlıkları’nın astronomi ve ona bağlı astroloji kuramları Eski Yunan’ınkinden çok daha ciddi ve sulandırılmamış idi. Keza Mısır ve Çin astrolojisine göz atılabilirse, oralarda da bugünkünden daha tutarlı ve sürekli araştırmaya dayanan bir astronomi-astroloji geleneği olduğu görülecektir. Yani bu merak evrenseldir; yakıştırma ve yorumlamalarsa, doğal olarak her coğrafyada, o yörenin geleneklerinden ve büyük ölçüde yerleşik inançlarından etkilenerek çeşitli farklılıklar göstermektedir.

Eski Yunan’da, astrolojinin biraz olsun ciddiyete kavuşması ancak M.S. 150 yıllarında Claudius Ptolemaios sayesinde mümkün olabilmiştir. O da zaten bir bakıma Babil ve Mısır geleneklerinin birleştirilmesidir ve günümüz astrologlarınca ana hatlarıyla bugün de ‘geçerli’ kabul edilmektedir. Oysaki aradan geçen 1860 yılda gök cisimlerinin yerleri ve birbirlerine olan uzaklıkları önemli ölçüde değişmiştir ve halen de değişmeye devam etmektedir.

Popüler astroloji, bilimsel verilere, astro-fiziğe, matematiğe dayanmaması nedeniyle, hiçbir biçimde bilimsel kabul edilmeye uygun değildir. Öyle ki, dünyadan ‘takımyıldız’ olarak görülen ve sanki ‘bir arada’ imiş gibi algılanan gök cisimleri arasında kıyaslanamaz ‘ışık yılı’ uzaklıkları mevcuttur. O nedenledir ki daha yaygın olan astroloji türü genellikle ‘güneş sistemi astrolojisi’ olmuş, buna da güya burçlara bağlı, yani tamamen farazî bir ‘zodyak astrolojisi’ eklenerek ‘yükselen burcunuz’ garabeti ortaya çıkmıştır. Oysaki uydumuz Ay’ın dünyamız üzerindeki etkileri dahi, örneğin Uranüs’le mukayese edilemeyecek kadar fazladır. Ama bu aldatmacalar o kadar çok kimse için ‘geçim kapısı’ olmuştur ki… Ardından da gelsin yıldız falları, olmadı tarotçular…

İkizlerin, üçüzlerin bile ruhsal yapıları, ilgi alanları, yetenekleri… Öylesine farklı olabilirken (çünkü genetik özellikleri de karmaları da farklıdır), kişilerin teker teker sözde ‘doğum haritaları’nı çıkararak haklarında nasıl bir hükme varabilirsiniz ki? Üstelik hiçbir bilimsel değeri olmayan böylesi uydurma çıkarımlamalarla o kimsenin yaşamına müdahale etmeye, dahası yön vermeye kalkmak sadece ve sadece ‘densizlik’tir. Bir kimsenin kişilik özellikleri nasıl olup da ‘doğum ânı’na ve o sırada güya dünyadaki yaşam üzerinde onca etkisi olduğunu kabul ettiğiniz ‘gök cisimlerinin konumu’na bağlı olabilir?

Bütün bunlar anlamsız ve değersizdir; çünkü evrensel oluşum ve gelişim sabit ya da sadece doğrusal olmayıp aksine her yöne, durmaksızın ve sürekli değişerek sürüp gitmektedir. Kesin olan, kendileri eksik ve yanlış bilgilerle çalışan sözde astrologların, bu konuda yine eksik bilgiye sahip kişileri sözde bilgilendirmekte ve onlara asılsız telkinlerde bulunmakta olmalarıdır. Gerçekte ne o gök cisimlerinin kütleleri, boyutları, özellikleri, birbirlerine uzaklıkları, birbirlerini ve dünyamızı etkileme güçleri onların sandıkları gibidir, ne de yörüngeleri birbirlerinin üzerine gelen izdüşümsel çemberler veya elipslerdir. Dolayısıyla hemen bütün öngörüleri yanlış ya da kusurludur. Yani herhangi bir anda, dünyadan bakıldığında birbirlerine daha yakın gibi görünen iki gök cismi arasında milyonlarca ışık yıllık mesafe olabilir de, daha uzakmış gibi görünen herhangi ikisi birkaç yüzbin ışık yılı kadar ‘yakın’ olabilir. Bir de astrologların kendi toplumlarındaki yerleşik inanç sistemlerinden, mensubu oldukları dinlerden etkilenip sözde astroloji bilgilerini ister istemez o dinin veya hakim inancın kurum, kural ve esaslarıyla ‘bağdaştırma’ çabası içine girmeleri zorunluluğunu düşünürseniz, bu tür hipotezlerin ciddiyetinin iyice azalmakta olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.

Temel bir yanılgı da şudur: Evrenin sadece bir bölümünü ve oradaki gök cisimlerini ‘buradan’ gözlemleyip, buradan göründükleri kadarıyla görünürdeki konumlarına göre yorumlayıp çıkarımlamalara vardığınıza göre demek ki siz bizim şu küçücük gezegenimizi evrenin merkezi kabul etmiş olmuyor, ya da en azından dünyamızı ‘astrolojik merkez’ varsaymış olmuyor musunuz? Salt bu temel yanılgı bile popüler astrolojinin bilimsel olmadığını göstermek için yeterlidir. Ama neylersiniz ki bugün için bu konu eskinin bazı gözde yazarları dahil pek çok kişinin ekmek kapısı olmuş ve böylelikle de aldatmaca pazarı çoktan oluşmuş bile…

Acaba bu sözde astrologların kaçı dünyanın etrafında döndüğü varsayılan eksenin açısında uzun yıllar içerisindeki değişmeleri ve buna bağlı olarak zodyaktaki burçların ve takımyıldızların da görsel yer değişimlerini izleyebiliyor ve etkilerindeki değişmeleri hesaplayabiliyorlar?

A. Kerim Soley