Bu yazıyı yazmama derKi gibi kaliteli bir Internet dergisinin yayın danışmanı sayın Aycan Saroğlu’nun yazısındaki “ En son Diyanet İşleri Başkanlığı astrolojiyi din dışı ilan etti. Buna rağmen trend yükseliyor…”   cümleleri vesile oldu. Şimdi yazımızın başlığı olan sözcükleri bir bir gözden geçirerek işe başlayalım.

FALCILAR

Falın geçmişinin hangi çağlara ve zamanlara dayandığı tam olarak bilinmiyor. Ancak bilinen şu ki, falı ve falcılığın geçmişini en eski ve bilinmeyen çağlarda aramak hiç de yanlış olmayacaktır. Bizim burada yazacaklarımız falcılığın tarihçesini ve kronolojisini anlatmak değil. Amacımız bugünkü Türkiye’de fal ve falcılığı gözler önüne sermek. Geleceğin bilinmesi insanoğlunun o kadar önemsediği bir noktadır ki, doğrusu buna şaşırmamak mümkün değil. İstediği kadar bilim ve teknoloji ilerlesin, istediği kadar yasalar ve dinler karşı çıksın fal ve falcılık konusu geçmişten geleceğe daima önemini korumuştur ve de anlaşıldığı kadarıyla koruyacaktır da. Ben falcı değilim ama bu konuda yapılacak herhalde en iyi yasal işlem Avrupa Birliği kriterlerine uymak olsa gerek. Bilindiği gibi Avrupa’nın tüm uygar ülkelerinde falcılık serbesttir. Vergisini ödeyen ve falın kendine has etiğinin dışında şeyler yapmayan herkes fal bakabilir. Hatta biraz bakınacak olursanız birçok yabancı dergi ve gazetelerde bol bol falcı ilanları görürsünüz. Yani bu ülkelerde falcılık yasak değil, ancak tamamen yasaların ve maliyenin denetimi altındadır. Ne yazık ki ülkemizde bu konunun gerçek yasal durumunun ne olduğunu anlamak imkansız gibi görünüyor. Örneğin maliyeye fal, fal bilim merkezi, medyum ve astrolog lakapları altında müracaat eden her kişiye vergi levhası verir. Bu kişi de bunu göğsünü gere gere iş yerinin duvarına asar ve başlar icrai faaliyetine. Ancak günlerden bir gün, birde bakar ki polis karşısında. Alınır, karakola götürülür, ifadesi alınır ve gereği neyse yasal işlemler yapılır. Hoppala… Burada bir dakika durmak lazım. Yahu kardeşim bu ne biçim iş? Maliye de, emniyet de bu devletin iki resmi organı değil mi? Birincisi tamamen yasal olarak adamın eline vergi tabelası verip gönderiyor, sonra bir diğeri gelip “ Senin yaptığın iş yasal değil, gel bakalım ifade vereceksin, kanunsuz işin cezasını çekeceksin! ” diye götürüyor. Böyle bir saçmalık allahaşkına dünyanın neresinde görülmüştür? Ya bu kişilere bu vergi tabelasını vermeyin, ya da ahlaka aykırı bir suçu yoksa bunları alıp götürmeyin. Bu nasıl bir kanun boşluğudur ve de bu kanun boşluğu bilindiği halde hiç kimse bu hukuki boşluğu doldurmaya yanaşmıyor? Benim üstüme dert olmamasına rağmen şahsen bu konuda yapmak istediğim bir şey var. Özellikle falcılar ve medyumları alakadar eden bu konunun bir TV kanalına taşınarak, uzmanlarla birlikte görüşülmesine yardımcı olmak. Ama ne yazık ki sanırım buna TV kanalları aracı olsalar da gerekli uzmanlar yanaşmayacaktır. Tabii ben burada Diyanet’ deki kişilerden bahsetmiyorum. Kastettiğim kişiler tabii ki, hukuk adamları.

MEDYUMLAR

Yazımız başlığının ikinci sözcüğü olan medyumlara gelince…

Bu grup belki de yazımızın en anlaşılması güç ve açıklanmaya gereksinim duyulan grubudur. Nedeni ise gayet basit. Medyum lakabıyla anılan bu kişilerin ne yaptıkları ne ettikleri kanımca tam anlamıyla tanımlanamamaktadır. “Medyum nedir?” sorusunun cevabı sanırım konuya biraz ışık tutabilir. Medyum sözcüğü Fransızca kökenli bir kelimedir. Spiritüalizm ve Spritizm literatüründe “ Ruhlarla irtibat kurabilecek hassasiyete sahip kişi ” anlamına gelir. Spiritizmanın babası Allan Cardec tarafından tanımlanmış bir sözcüktür. Hatta bu şahsın medyumların niteliklerini de içeren ve ruhlarla olan seanslardan meydana gelen bir kitabı da vardır. Adı da “Medyumların Kitabı” dır. Bütün Dünyada bu böyle bilindiği halde medyum sözcüğü maalesef ülkemizde çok yanlış olarak kullanılmaktadır. Kökeni çok eskiye dayanmamasına rağmen her nedense bu sözcük ruhlarla değil de cinlerle görüşen şahsa dönüşmüştür günümüzde. Bunun hikayesini de burada anlatacak değilim. “ Arife tarif gerekmez ” ilkesinden hareketle bu kelimenin ruhlarla irtibat yerine cinlerle irtibat şekline dönüşmesini sağlayanlar dediklerimi zaten çoktan anlamışlardır bile. (Bu kişiler uzaydan geldiği varsayılan varlıkların bile cin olduğunu iddia edecek kadar saçmalıyorlar.) Bu sözcüğü maksatlı olarak bu hale getirip bir dinsel meseleymiş havası vererek konuyu büyük bir kaosa sürükleyenler eleştirdikleri medyumlardan çok daha zararlı kimselerdir kanımca. Medyumlara gelince… Kendilerini bu kaosun içine sokan medyumluk heveslileri ise zaten bu tuzağa düşmüş durumdadırlar. Gerek TV programlarında, gerekse çeşitli röportajlarda her biri, bir veya birkaç cininin olduğunu, bu varlıkların onlara yol gösterdiğini iddia etmektedir. Son yıllarda bu zırvalar öyle bir arttı ki, artık iş çığırından çıktığı için iş “ Benim cinim senin cinini döver ” gibi bir sonuca bile gelindi. Tabii buradaki dejenerasyon bu fikri ortaya atanların yangına körükle gitmesiyle başladı ama birkaç kuruş para kazanmanın tadını alan irili ufaklı çıkarcıların da geçim tutkusu halini aldı. Eğer bu medyumlar bir Brezilya’ da bir İngiltere’ de olduğu gibi “ Sizi ölmüşlerinizle konuşturuyoruz ” iddiasında bulunsalardı konu beni bile alakadar ederdi doğrusu. Ama işte, benim cinim şöyle, benim cinim öyle diye başladılar mı iş günümüzde olduğu gibi çığırından çıkıyor. Bazı TV programlarında bana bile aynı soru yöneltilmiştir zaman zaman “ Peki sizin de cininiz var mı ” diye. Soruya artık çok alıştığım için de zorlanmıyorum doğrusu. Cevap kesin ve basit:

“Tabii benim de cinlerle aram iyidir. Ne var ki maddi durumum pek de iyi olmadığından Gordon cin, Tanguery, Beafeater gibi cinlere pek yanaşamıyorum. Yerli cinle idare ediyoruz. Ne yapalım?”

Bu yazdıklarıma dayanarak sakın kimse bana “Gerçekten cinlere inanmıyor musun?” diye sormasın. Tabii ki inanıyorum ama cinlerin gizli bilimlerde tasvir edilen bizim boyutumuz dışında yaşayan, okültizmin deyimiyle Elemantel varlıklar olarak var olduklarına inanıyorum.

İşte yazdığım gibi bu gruba mensup olan medyum sınıfının ne yaptığı, ne ettiği pek belli olmadığından hukuksal olarak haklarındaki hükümlerin kendilerini beklediğini zannediyorum. Cinlerle iş görmek, muskalar, afsunlar… gibi yelpazesi geniş bir alanda bu kişilere “ Haydi hayırlısı ” demekten başka çare yok.

ASTROLOGLAR

Yazımızın son sözcüğü olan astrologlar kısmında ne kendimin de mensup olduğu astroloji sözcüğünün anlamını, ne de astroloji camiasını uzun uzun anlatmaya hiç niyetim yok. Zaten arifin dediği gibi “Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz” sözcüğü konunun en iyi tanımı bence. Ancak işin hukuksal boyutuna değinmemde yarar var. Astroloji (Her ne kadar Diyanet astrolojiyi din dışı ilan ederse etsin ) yasal açıdan ne sakıncalı bir konudur, ne de suçtur. Türk Ceza Kanununun 677. maddesi kapsamına girmez. Çünkü ne gaipten haber verir, ne geleceği söyler. Yazdıklarıma hemen itiraz nidalarının yükseldiğini görür gibi oluyorum ama hiç mühim değil. Evet astroloji geleceği söylemez. Sadece gelecek tahmininde bulunur. Geleceği söylemekle, gelecek tahmininde bulunmak birbirinden çok farklı şeylerdir. Zaten hukuksal açıdan da böyledir. Geleceği söylemek hukuksal anlamda suç olabilir, ama gelecek tahmini yapmak suç değildir. Astrolojiden hiç anlamayan bir insanda gelecek tahmininde bulunabilir. Dedikleri bir bir çıkabilir de. O sadece ileri görüşlü biridir  ve geleceği önceden iyi tahmin etmiştir. Uzun lafın kısası gelecek hakkında tahminde bulunan astroloji son derece bilimsel ve istatistiksel yöntemlerle iş gören bir istatistik bilim dalıdır ve daha ziyade insan psikolojisi bakımından kullanılmalıdır. Ben bir astrolog olarak kendi namıma gelecek tahminlerinden bile hoşlandığımı söyleyemem.  Tanıyanlar zaten bilir. Bir sürü müşterimi de ölümleri hakkında bilgi almak istedikleri için kovmuşumdur. Hiçbir ciddi astroloğun felaket tellallığı yapacağını da zannetmiyorum. Ülkemizde ise gerek benim neslimdeki, gerekse de ileri rejenerasyonlardaki meslektaşlarım da bu tür birey ve toplum huzuru için önemli olan ciddi konularda mutlaka gereken özeni gösteriyorlardır zannediyorum. Ancak her yerde olduğu gibi belki ülkemizde de astrolog olduğunu iddia eden ve cehaleti yüzünden çeşitli hatalar yapanlar vardır. Çünkü kendine astrolog lakabını yakıştıran birtakım kişiler ve medyumlar olabilir. Bunları da bilemem. Bu tür kişilerin saptanması belirli amaçlarının ne olduğu incelenerek bulunur. Çünkü bir astrolog ne cinlerle uğraşır, ne büyülerle. Bu tür konular hiçbir zaman onun ilgi alanları değildir. Muskacılık, efsunculuk, sihir gibi konular da kesinlikle astrolojinin kapsamında değildir. Astrolojide bazı hataların bilgisizce nasıl yapıldıkları hakkında nakledeceklerim herhalde bir astroloğun yanlışları hakkında okura fikir verebilir. Avustralyalı astrolog M.E. Coleman’ın Transitler Kitabındaki bir bölümden pasajlar aktaracağım.  

Bölümün adı : Kıyamet Gününün Çanları

Yazar aynen şöyle yazıyor: Bugünün önde gelen astroloji ders kitaplarında öğrencileri özellikle gelecek hakkında söylediklerinden dolayı çok büyük bir sorumluluk aldıkları yolunda uyarılar var. Aşağıdaki “korkunç kehanetler” listesindeki hikayeleri ibret için özellikle topladım. Gelecek zaman ekinin özellikle ve birçok kere kullanılmasına dikkatinizin çekileceğinden eminim. Bu tabii ki, zaten belli bir olumsuz his yöneten “kehanet” in etkisini daha da kötüleştiriyor, çünkü gelecek olan felaketten kesinlikle kaçınılmayacağı izlenimini yaratıyor. Üstelik bunlar bir de zaten heyecanlı ve kolay inanan kişilere davranışları olumsuzlaşıp korkak olmaya başlıyorlar ve başlarına mutlaka bir aksilik geliyor. Bu da kehanetin en azından biraz “doğru” olduğunu kanıtlar gibi gözüküyor. Şunu da eklemem gerekir ki, bu “korkunç kehanetler” de bulunan kişiler, kendilerinin gerçek birer astrolog olduklarını ve kesinlikle falcı veya kahin olmadıklarını savunmuşlardır. Bu vakalar gerçek hayattan alıntıdır. Zararın nedeni tamamıyla yanlış bir ifadenin bilimsel gibi gösterilmesinden kaynaklanmaktadır. 2. vakada sözü geçen sözde astrolog, ayrıca hukuki cezayı hak etmiştir, çünkü müşterisinden esasta var olmayan bir akli rahatsızlığı tedavi etmek için 500$ ‘dan fazla para isteyip bilimi şahsi çıkarlarına alet etmiştir.

Korkunç Kehanet 1

(Müşteri o zamanlar 18 yaşında bir kızmış)

“Birkaç  kere evleneceksiniz  ve üç  çocuğunuz olacak.  On yaşına geldiğinde,içlerinden biri ölecek.” Bu müşteri 30 yaşına kadar iki kere evlenmiş ve gerçekten üç. çocuk annesi olmuş. Esasında üçüz bebekleri olmuş. 10 yaşlarını sürerlerken, onlarla beraber ikinci kocasının ailesini ziyaret etmek üzere Avrupa’ya uçması gerekmiş. Ve pek tabii ki, fazlasıyla heyecan ve korkuyla. Ve kehanetin ilk bölümleri gerçekleştiği için senelerce ümitsizlik ve çaresizlik içinde yaşamış. Sonuç..? Tabii ki, trajedi değil. Kehanetin dayanak noktası ne idi? Sadece haritasına göre Plüto’nun beşinci evine geçişi!

Korkunç Kehanet 2

(Müşteri zekası normal bir olgun kadın)

“Doğum durumunuzun gösterdiğine göre, önümüzdeki dört ay içinde sinirsel bir rahatsızlık geçirip, şizofrenik olacaksınız. Bu durumu önlemek için benimle yeni bir seansa başlamanız lazım ki, size bu şartları engellemeyi öğretebileyim. Zaten bu size sadece 500$’ a mal olacak! Sonuç..? Bu kadının kolayca aldatılmamasının yardımıyla hiçbir ruhsal bozukluk, görülmedi. Kehanetin dayanak noktası neydi? Sadece haritasında görülen Ay ve Pluto arasındaki uyumsuz açı!  

Korkunç Kehanet 3

(Müşteri o zamanlar 22’ sinde plan genç bir kadın)

“51 yaşında çok ciddi bir akciğer hastalığından dolayı öleceksiniz.”    Kehanetin gerçekleme tarihine yaklaşık olarak daha 30 sene olduğu için, kontrol olanağı yoktur ve bu kehanette bulunan o yüzden güvencede sayılırdı. Buna rağmen, eğer müşteri ondan daha güvenilir birisine gitmeyip bu bilginin doğru olmadığını anlamasaydı, belli bir korku tepkisi oluşturup gerçekten bazı ciddi sağlıksal problemlerin başlamasına neden olabilirdi. Kehanetin dayanağı neydi? Sadece bir İkizler Ascendantı.

Korkunç Kehanet 4

(Bir derginin “Yıldız falı” sütunundan bir alıntı)

Bu bana bir müşterim tarafından bildirildiği için duyduğum şekliyle aktaracağım. Müşterim (telefonda): “Avrupa’da tatilini geçiren bir arkadaşım bana telefon edip onu dehşete düşüren bir şey söyledi. Feci derecede endişeli bir hali vardı. Bana bir kadın dergisinde bütün boğaların önümüzdeki hafta içinde korkunç trafik kazaları geçireceklerini okuduğunu söyledi. Bunu o kadar ciddiye almış ki, araba kullanmaktan korktuğu gibi Sydney’ den telefon edip onu almamı rica etti. Eğer bu sözde kehanetin tam olarak gerçekleşmesi söz konusu olursa dünyanın toplam nüfusunun on ikide birinin bu hafta çok ciddi trafik kazaları geçirmesi gerekiyor. Ve tek başına bir trafik kazası yapmanın hemen hemen imkansız olması nedeniyle geri kalan yüzde on birinin büyük bir kısmının da zarar görecekleri bütün masumiyetlerine rağmen kesindir. Basında çıkan bu tip fazlasıyla genelleştirilmiş kehanetler hem tehlikeli, hem de anlamsızdır. Bundan da kötüsü, eğer bu sütunların okuyucuları sizin arkadaşınız gibi çabuk etkilenebilen kişilerse onların yorumlarını kendileri de yapabilir ve rahatsız olabilirler. Benim kanımca, ciddi astroloji hiçbir şekilde kaderci olmamalıdır. Belli durumların süratle gerçekleşeceğini veya insanın serbest iradesinin yaşamının yolunu kontrol etmekte güçsüz kalacağını kesinlikle öngörmemelidir. Peki diyelim ki boğa burcundaki bu hanım çok fazlasıyla saf veya “yıldız falı” şu durumda başarıları biraz abarttı. Buna rağmen, onu isteğe sürükleyen etki herkese tahmin yapanlar olduğu kadar sadece kendi özel ilgi alanı olduğu için astrolojik çalışmalarla uğraşanlara da esasında ateşle oynadıklarını hatırlatmalıdır. Müşterinize bir şeyi söylemeden önce kendinizi onun yerine koyup, bunun size yapabileceği etkiyi tahmin etmeye çalışın. Kendinizi bir falcıya gitmiş ve ondan önümüzdeki hafta kötü bir araba kazası geçireceğinizi öğrenmiş farz edin. Ve bunun söyleyiş tarzının da sanki gelecekten direk bir hatla bağlantı kurduğu izlenimini verdiğini düşünün. Eğer bu kehanete yarı yarıya inanmışsanız, direksiyonun başına her geçişinizde ciddi sürüş hataları yapmaya programlanmış olacaksınız ve bunun nedeni de içinizde hep varolan, fakat bastırılmış bir korku olacaktır. Ona tam inanacak kadar çabuk etkilenen biriyseniz, bir kaza yapacağınız hemen hemen kesin demektir. Ve de bir kaza gördüğünüz zaman, sürekli ağrıyan başınızı bilmiş bilmiş sallayıp kehanetin ne kadar geniş bir alana yayıldığını düşüneceksiniz. Avustralya’nın yerlileri bu teknik için, özel kelimeler kullanıyorlar. Bunun adına “Kemiği göstermek” deniyor. Eğer bir kabilede kuralları ihlal eden birisine kemik gösterilirse, bu kişi ölüyor. Çabucak. Ve de daha önceleri ona ölüm nedeni olarak söylenen şekilde. Bizler gibi endüstrileşmiş toplumlarda yasayanların bu şekilde karşılık verecek kadar mükemmelleşmiş olduğumuzu sakın düşünmeyin. Herkes ne kadar akıllı veya dayanıklı olursa olsun belli ölçülerde etkilenebilir. Ve dehşet uyandıran olumsuz “kehanetler” de bulunmaya devam edenler var. Kısa süre önce bir müşterim bana şöyle bir şey anlam. Bir kahinin ziyaretine gitmiş ve Jaguar marka arabasını da evin önüne park etmiş. Ziyareti esnasında “kahin” le aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: “Bu sizin arabanız mı?”… “Evet”… “Noel’den bir hafta önce bu arabanın ön koltuğunda iki bacağı birden kopmuş bir adam görüyorum. Bu hanım daha fazla mutlu! Haber dinlemek istemeyip orayı terk etmiş, fakat gene de arabasını hemen satmış. Sonrada, Noel’ den önceki araba kazalarının listesini çıkarmış. Kendisine söylenen türde bir kaza tabii ki yokmuş. Bazı insanları bu cins kehanetlerde bulunmaya ve bu konularda uzmanlaşmaya iten psikolojik güdüyü saptamak oldukça sor. Muhtemelen bunlar kendi olumsuzluk veya güvensizlik gibi başka, insanları panik etmek ve rahatsız etmekle tatmin bulan özelliklerdir. Ruhsal rahatsızlığa ve korkuya neden olan kehanetlerin gerçekten çok tehlikeli oldukları üzerinde bu kadar durmanın nedeni astroloji bilimine yeni katılanların çoğunun bu risklerin tam olarak farkında olmamalarıdır. Bunun yanı sıra, söylemek ve önermek istediğim kesinlikle gerçekleri bastırmanız ve ilerde dert olmaya, aday kanunen üzerinden uçarak geçmeniz değildir. Fakat, yorumları ifade etmenin birçok olumlu ve cesaretlendirici yolları vardır. Müşterilere (daha önce de gördüğümüz gibi) her zaman gelecekteki olaylarla karşılaştıklarında serbest iradelerinin varlığını hatırlatılmalıdır ve hatırlatılması gereken başka bir şey de kişisel seçimdir Yüksek bilgiye sahip astrologların binlerce senedir uydukları bu kurallara uymayan her kişi diğerlerinin hayatlarıyla oynamış olur. Ve bazen çok kötü sonuçlara yol açabilir. Birkaç sene önce sözde bir astroloğun yanlış uygulaması sonucu meydana gelen korkunç bir olayı buna kesin olarak anlatmalı istiyorum. Söz konusu müşteri ellili yaşlarına yeni girmiş bir hanımdı. Hayatının en kötü aşk hayatını yaşamış ve ikinci kocasından boşanmıştı. Bu sözde astrologa gitmesinin nedeni de yeni bir koca bulmak yolunda öğütler almaktı. Ona sözlenen kehanetlerin hiçbiri astrolojik bir çizelgeye dayandırılabilecek cinsten değildi. Ona söylenene göre onun yaşında yeniden evlenmek için hiçbir umut olmadığı gibi hayatında bundan sonra kesinlikle hiçbir erkek olmayacaktı. İki gün sonra, kadın fazla miktarda uyku hapı yutmak suretiyle intihar etti. Çizelge başucunda bulundu ve polis bir soruşturma başlattı. Kahin olduğunu iddia eden astrolog bir daha dönmemek üzere Avustralya’yı terk etti. Fakat iyi olan şey astroloji alanında onlar gibi bilgisiz ve yıkıcı kahinlerin olmasının bir kural değil sadece istisna olmasıdır, fakat o az zümrenin bile, bulunması bazı kimselerin astrolojiye korku ve titremelerle bakmaları ve genellikle “lütfen kötü bir şey söylemeyin!” türü şeyler haykırmalarını açıklıyor. Buna ek olarak da, astroloji biliminin yüceliğini alaya, almak ve kösteklemek isteyenlere malzeme sağlıyor. Benim kanımca.., kişinin yıldız haritası bir korku gösterisine bilet değil aydınlatıcı ve heyecan verici bir deneyim olmalıdır. Evet, gelecek tahminini doğru perspektifine oturttuğumuza, yani doğum çizelgesinde gösterilen potansiyellerin kullanımını ve istismarını gördüğümüze göre, yarının kapılarını açmaya, gelecekteki yolu gösteren yıldızları incelemeye, gelecekteki hareketlerimizde şu ya da bu konuya eğilmemizi öğütleyen yıldızlar gözlemeye, umudu besleyip, hırsı engellemeye hazırız demektir ve tabii onları nasıl ve niye yaptığına.

Okuduğunuz alıntıda görüldüğü gibi tabii ki en modern ülkelerde bile böyle hatalar yapanlar vardır. Ancak bazı kişilerin yaptıkları şahsi hatalar hiçbir zaman astrolojinin yanlış ve saçma sapan bir felaket tellallığı olduğunun ispatı değildir.

Gelelim Diyanet’in astrolojiyi din dışı ilan etmesi konusuna:   İnanının ben abuk subuk TV programlarını seyretmediğim için konuyu bu saçmalıkları seyretmek zorunda kalan medyacı arkadaşlarımdan öğrendim. Diyanet İşlerinin tutumu belli. Nasıl bir Hıristiyan aleminde papa, klonlama işlemini aforoz ediyorsa, bizde de Diyanet astrolojiyi din dışı ederek benzeri bir tutum içine girmiş demektir. Bu hiç mühim bir şey değil. Birçok programdan da anlaşılacağı üzere zaten onlar İlahiyat Fakültelerindeki değerli profesörlerle de anlaşamıyorlar. Bu onların sorunudur. Bizi de alakadar etmez. Ancak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kendi bazı yazılarımdan Arap astrolojisi, Osmanlı astrolojisi hakkında bazı alıntılar ekliyorum. Sanırım okuyucuya Müslümanlık ve astroloji ilişkisi hakkında bir fikir verebilir.

Arap astrolojisi Dünya literatüründe hayli önemli bir yer tutar. Her ne kadar günümüzde bazı çevrelerce “ İslam dininde astroloji’ ye yer yoktur ”  gibi bağnazca düşüncelerle astroloji karalanmak istense de, bunun gerçeklerle alakası yoktur. Şimdi anlatacaklarım tamamen belgesel olup, bir süre kitaba geçtiğinden astroloji hakkında söylenen bu saçmalıkların gerçekleri saptırmaktan başka bir şey olmadığı iyice anlaşılır.

İslam’da astroloji Hz. Ömer zamanında ön plana çıkar. Mezopotamya kaynaklı olan ve buradan Avrupa’ ya ulaşan astroloji Araplar sayesinde büyük adımlar atmıştır. Eski Grekçe’ den, Yunanca’ dan, Hintçe’ den ve Sanskritçe’ den  Arapça’ ya çevrilen ciltler dolusu kitaplar vardır. Örneğin, halife Harun Reşit döneminde yaşamış olan Ömer Tasmir’in yazdığı “Doğum horoskopları” hakkındaki kitap bunun en canlı örneğidir. Yine aynı dönemde Arap astroloğu Ey-Bokali “Arap noktaları” üzerine yazdığı kitabıyla dünya literatürünce herkesçe tanınır. Yazdığı kitaplar 1705 yılında Latince’ye çevrilmiştir. Yine çok iyi bilinen, hatta Arap astrolojisinin babası olarak tanınan El- Kindi o zamanki astrolojinin tek kelime ile bir lideridir. Ne yazık ki, yazdığı bir çok eser günümüze kadar gelememiştir. Bunlardan bazıları en iyi öğrencisi olan Albumazar tarafından tanıtılmıştır. El–Kindi’nin sadece Güneş’e ait 95 Arap noktası üzerinde çalışmış olduğu biliniyor. Bunlardan sadece belirli bölümler zamanımıza kadar gelmiştir. Matematik, meteoroloji ve geometriden çok iyi anlayan Kindi hakkında yazılacak o kadar çok şey vardır ki,bunlar derslerimizin konusunu aşar. Bir diğer ünlü Arap astroloğu ise M.S. 967 yılında Saragossa’da ölen Alcabitus’tur. Bu astroloğun yazdığı “Yıldızları Bilme Sanatı” astrolojide önemli bir yapıt olarak tanınır. Kitapta ayrıca geleceğe yönelik direksiyonlarla da ilgili yazıları vardır. Alcabitus ayrıca kendi adını almış bir ev sisteminin de sahibidir. Bilgisayar paket programlarının bazılarında bu sisteme rastlamaktayız.  Arap astrolojisi her ne kadar kendisinden çok daha eski Mezopotamya  sistemlerine dayanıyorsa da günümüzün modern astrolojisine olan katkıları inkar edilemez. Astroloji hakkında pek çok eser Latince’ ye ve İspanyolca’ya çevrilmiştir.

Arap astrolojisinin Osmanlılardaki adı ise “ İlm-İ-Nücüm ” dur. Arap astrolojisi incelendiğinde bunun birçok Osmanlı astroloğu tarafından da başarıyla kullanıldığı görülür. Başta ünlü Ali Kuşçu olmak üzere pek çok Osmanlı astroloğu astrolojiyi başarıyla uygulayanlar arasındadır.  Bunlardan çoğunda ünlü Arap astroloğu El- Biruni’ nin büyük payı vardır. Arap noktaları Araplardan daha önce de keşfedilmiş olabilir. Ancak Arapların titiz çalışmaları sayesinde sistematize edilmiş ve Avrupa’ya varmıştır. Astroloji ile uğraşan kişileri Osmanlılarda Müneccim denir. Osmanlı padişahlarının ve hanedandan olanların hemen hepsinin müneccimbaşıları olduğu biliniyor. Bunlara ait dokümanlar halen  Topkapı Sarayı müzesinde herkes tarafından görülebilir. Ayrıca Arapça, Farsça bilenler için Süleymaniye Devlet kütüphanesindeki (Ne yazık ki artık Süleymaniye Devlet Kütüphanesi meçhul bir nedenden dolayı katliam hali içindedir) el yazmaları da tam anlamıyla bir hazine. Anlattıklarıma inanmayanlar dediğim yerlere müracaat edip, gerekli dokümanları görebilirler.

Uzun lafın kısası “Astroloji’ye İslam’da yer yoktur”  şeklindeki hiçbir delile dayanmayan tutarsız fetvanın kökeni dört büyük halife dönemine dayanmış olsaydı, zaten bu bilgileri anlatmak mümkün olmayacaktı.

Konuyu şu soruyla bitirmekte yarar var: “Yazıda anlatılanlar tamamen gerçek olduğuna göre, ilk halifeler bile neden astrolojiyi din dışı ilan etmemişlerdir? ” Koskoca Osmanlı imparatorluğunun o yüce Şeyh-Ül-İslamları  (Her biri Arapça ve Farsça’yı  ana dili gibi bilirlerdi. Öyle, böyle değil…) bugünkü Diyanet mensuplarından daha mı az dini bilgiye sahiplerdi acaba?

Gufran Erkılıç