Genç ve başarılı astrolog Barış Özkırış astrolojinin çok farklı alanında uzmanlaşmış bir ilim insanı. O psiko-astrolojinin öncülerinden. Zira hem psikoloji hem de astroloji alanında uzman. Astrolojiyi Freud’un, Jung’un kuramlarıyla bütünleştirerek yepyeni sentezlere ulaşıyor.

Barış Özkırış’la muhteşem bir söyleşi yaptık: benliğimizin gölge kavramından, bir haritanın aşılmasına, kaderimizi değiştirmek elimizde mi sorusundan, ikili ilişkilerdeki geçmiş yaşam göstergelerine, bir haritadaki geçmiş yaşam gezegenlerinden ruhun tekamülüne ve bir bebeğin gerçek doğum anının tartışmasına…

Barış Özkırış ayrıca Güney yarım kürede farklı mevsimler olmasına rağmen neden aynı zodyak sisteminin kullanılmasına bir açıklama getirdi ve Türkiye’yi bir birey gibi ele alarak, Türkiye’nin astro-psikolojik kişiliğini gözler önüne serdi.

Seni astrolojiye çeken temel şey ne oldu? Şahsi haritanda da bunun göstergeleri var mıydı? Varsa neler? Astrolojinin yanı sıra psikoloji eğitimi aldığını biliyoruz, astrolojiyi psikoloji ile birleştirmenin insanlara ve hayata katkısı nedir?

25 Ocak 1975 tarihinde başlayan 35 yıllık süreç içerisinde hayat beni bir okuldan bir diğer okula doğru sürükledi. İnşaat Mühendisliği eğitiminden İşletme Doktora eğitimine uzanan yolda, pozitif bilim ile alakalı pek çok şey öğrendim. Sonrasında Öner Döşer’in kurmuş olduğu Astro-art Astroloji Okulu’nda aldığım astroloji dersleri ve Amerika’da Glenn Perry’nin kurmuş olduğu Astro-Psikoloji Akademisi’nde aldığım danışmanlık eğitimi yepyeni bir perspektif kazandırdı bana. Aslında bir yazılımın içinde yaşadığımızı fark ettim. İstatistik ile yakından ilgilenen biri olarak, doğum haritasındaki çeşitli değişkenler arasındaki ilişkilerin hem kişiliğimizde hem de çevresel olaylarda ortaya çıkardığı sonuçlar arasındaki tutarlılıklar şaşkınlık vericiydi. Astroloji ile yakından ilgilenmeye başladığım dönem içerisinde başladığım Psikoloji Yüksek Lisans eğitimim ise, bu düşüncelerimi destekledi. Bir bireyin psikolojik gelişiminin temel taşları olan “farkındalık kazanma” ve “kendini gerçekleştirme” gibi kavramlar modern astrolojideki kavramlarla paralellik içerisindeydi.

6 aylık bir psikotepi süreciyle bazen bir doğum haritasına bakmak eşdeğer olabiliyor…

Carl Jung’un da belirtmiş olduğu gibi, bir danışanla ilgili belki altı aylık psikoterapi sürecinden sonra elde edilebilecek kişisel bilgiyi doğum haritası yardımı ile çok daha kısa sürede elde etmek mümkün olabilirdi. Bu durum hem zaman kazanmak hem de danışanın farkındalık kazanmasına yardımcı olmak adına umut vericiydi, çünkü doğum haritasının iyi bir astrolog tarafından doğru yorumlanması sonucunda danışan kişinin ayırt edici kişilik özelliklerine, gölge kişilik özelliklerine, potansiyel çatışmalarına ve de bunların kişinin hayatındaki yansımalarına ilişkin önemli veriler elde edilebiliyordu.

Tüm bu deneyimler ve kendi doğum haritamın analizi sonucunda elde ettiğim veriler doğrultusunda Astro-Psikoloji alanında çalışmaya karar verdim. Zira doğum haritamda yüksek eğitim, astroloji, hukuk, yayıncılık, dış ticaret vb. ile ilintili olan 9. evde kova stelyumu var (Güneş, Venüs ve yükselen yöneticisi Merkür Kova burcunda yerleşimde). Kova burcu değişim, aydınlanma, ilerleme ve gelecekle ilintili bir burç olduğundan, astroloji ile de bağlantılıdır. Kova burcunun modern yöneticisi olan Uranüs ise, kendini yaratıcı ifade etme tarzı ile ilintili olan 5. evde yerleşimde.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, doğru seçimi yapmış olduğu düşünüyorum. Hem kendimi gerçekleştirmek hem de bana danışan kişilerin kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için, astrolojinin son derece faydalı olduğu kanaatindeyim. Doğum haritalarından yola çıkarak, danışanlarla yaptığım her seans bu kanaatimi daha da güçlendiriyor.

Hep şunu sorarlar, nasıl oluyor da kuzey yarım kürede kış varken güney yarım kürede bahar olduğu halde, iki yarım kürede de burçlar aynı oluyor? Bir başka deyişle mevsimsel zodyak güney yarım kürede de geçerli mi?

Aslında Zodyak yani burçlar kuşağı gökyüzünde varsayılan hayali bir daire. Gökcisimlerinin bu daire içindeki pozisyonlarını hesaplamak için, Zodyak üzerinde bir başlangıç noktası belirlenmesi gerekiyor. Mevsimsel Zodyak; referans noktası olarak Ekinoksları kullanır. Mevsimsel Zodyak’ın başlangıç noktası, Koç burcunun ilk derecesidir. Buradan yola çıkarak, ilkbaharın başlangıcının taşıdığı özellikler, doğanın canlanması vb., ile Koç burcunun özellikleri eşleştirilmiştir. Ancak güney yarımkürede, Koç burcunun başlangıcı sonbaharın başlangıcı ile örtüşür. Doğal olarak akla ilk olarak, “güney yarımkürede Koç burcunda doğan bir kişinin aslında Terazi burcunun özelliklerini taşıyıp taşımayacağı” sorusu geliyor. Bu soruya ilişkin Ptolemy ve Dane Rudhyar gibi çeşitli astrologlar cevap aramaya çalıştı ve teorik olarak “reverse chart” kullanılması ve burçların özelliklerinin tersten değerlendirilmesi gerektiğini savundu. Ancak, daha sonra hem Avustralya hem de Yeni Zelanda’da, çeşitli astrologların binlerce bireyin doğum haritalarının analizini yaptıkları araştırmaların sonucunda, mevsimsel Zodyak temel alınarak çıkartılan doğum haritalarının güney yarımkürede de aynen kuzey yarımküredeki gibi işlediği tespit edildi. Bu şaşırtıcı sonuç karşısında, günümüzdeki astrologlar şöyle bir açıklama getirdi “aslında burçlar gerçek mevsimlerin değil, psikolojik mevsimlerin bir sembolüdür.” Bu ilk bakışta kafa karıştırıcı bir açıklama olsa da, aslında astrolojinin ruhu ile uyumlu, zira astroloji “sembolleri okuma sanatı”. Bütün astrolojik göstergeler, reel anlamlarından ve fiziksel etkilerinden ziyade sembolik anlamları ve psikolojik etkileri ile ele alınıyor. Mesela siderial (yıldızsal) Zodyak’ta olduğunun aksine, mevsimsel Zodyak takımyıldızları doğrudan değil sembolik anlamlarıyla değerlendirmeye alır, presesyonu dikkate almaz ve de güneş merkezli haritalar yerine insanın dünyadaki doğumundan yola çıkarak doğum haritalarını dünya merkezli olarak ele alır. James Braha, mevsimsel Zodyak kullanılan Batı Astrolojisi ile yıldızsal Zodyak kullanılan Hint Astrolojisi’nin karşılaştırmasını yaptığı makalesinde, her ikisinin de benzer ve doğru sonuçlar üretebileceğini, ancak mevsimsel Zodyak ile çıkartılan haritaların insanın kişiliği ve psikolojisini öngörme konusunda daha üstün olduğunu belirtiyor. Tüm bunlar mevsimsel astrolojide aslında insanın kendisinin, ruhunun ve psikolojisinin ön planda olduğuna dikkat çekiyor. İnsanın kendisinin ve psikolojisinin yansımalarının ne denli önemli olduğuna, kuantum fiziği de işaret ediyor. 1927 yılında Clinton Davisson ve Lester Germer bir“çifte yarık” deneyi gerçekleştirdiler. Bu deneyin bulgularından yola çıkarak Wolf, “gözlemcinin (bir insanın) gözleneni (dış dünya) sadece gözleyerek etkilediğini” anlattı. Buna “gözlemci etkisi” deniyor, çünkü kuantum dünyasında her şey birbiriyle bağlantılı. Bu kavram, tasavvuf düşüncesindeki “niyet” kavramına denk geliyor aslında. “Tasavvuf inanışında, insan Tanrı’nın aynasıdır; karşımıza çıkan olaylar ve durumlar ise, bizim iç dünyamızın aynasıdır”

Psikoloji literatürüne göre gerçekliğin bir algı meselesi olarak geçer, ‘Gözlemcinin gerçekliği değiştirebileceği” ise, kuantum fiziği literatüründe vardır. Yüzyıllardan beri astrologların kuzey yarımküredeki mevsimlerden yola çıkarak burçları sembolize ettikleri için, gerçekliğin bu doğrultuda şekillendiğini ve nihai olarak güneyde de mevsimsel Zodyak tekniği ile çıkartılan doğum haritalarının aynı şekilde işlediğini varsayabiliriz.  Nihai olarak, Avustralyalı astrolog Brian Clarke’ın da bu konuya ilişkin makalesinde belirttiği gibi “burçların gerçek mevsimleri değil, insan psikolojisinin mevsimlerini yansıttığı” çıkarımında bulunabiliriz. Bu çıkarıma paralel olarak, Jung astrolojinin “yansıtılmış psikoloji” olduğunu belirtmiştir. Bu çıkarımı şu şekilde örneklendirebiliriz: Noel’in hemen öncesindeki zaman aralığına denk gelen Yay burcu; neşeli olmak, iyimser olmak, umutlu olmak, coşkulu olmak vb. psikolojik durumlarla sembolize edilmiştir. Noel kuzey yarımkürede kışa güney yarımkürede yaza denk gelmesine rağmen, her iki yarımkürede de Noel zamanına doğru insanlar daha neşeli, umutlu, iyimser ve coşkuludur.

Yine de, mevsimsel Zodyak ile çıkartılan haritaların hem kuzey hem de güney yarımkürede aynı şekilde işlemesinin arkasındaki sebeplerin daha fazla araştırılması gerekiyor. Ancak unutulmaması gereken, hem kuzey hem de güney yarımkürede mevsimsel Zodyak ile çıkartılan haritaların insan psikolojisini anlamak için önemli bir araç olduğu, sebep her ne olursa olsun, sonuç ortada.

“Zor vakalarda, tamamen farklı bir açıdan daha derinlemesine bir bakış yakalayabilmek için genellikle bir horoskop çıkartırım. Şunu söylemeliyim ki, astrolojik verilerin, onlar olmasa anlayamayacağım bazı noktalara ışık tuttuğunu gördüm.” diyor Carl Jung

Kimileri bir doğum haritasının aslında bir çocuğun ana rahmine düştüğü an olarak çıkartılması gerektiğini savunuyor, bu konuda ne diyeceksin?

Bugüne kadar bireyin “anne rahmine düşme anı”, Edgar Cayce’nin okumalarından yola çıkan John Wilner’ın hesapladığı “spritüel doğum anı” vb. gibi doğum haritası çıkartılırken temel alınması gereken ana dair pek çok öneri ortaya atıldı. Bunların arasında kuşkusuz en çok kabul gören, bebeğin doğumundan sonra ilk nefes aldığı ve ağladığı anı temel alan doğum haritasının yorumlanması. Bu ana göre çıkartılan doğum haritalarının hem bireyin kişiliğini hem de dışsal olayları ve durumları öngörme konusunda son derece başarılı olduğu dikkat çekiyor. Bu gerçeğin arkasında sebep şu şekilde açıklanabilir: Bebek ilk nefes aldığı ve ağladığı anda, sembolik anlamda maddesel dünyaya “merhaba” demekte ve bu dünyadaki bireysel yolculuğuna başlamaktadır, zira bu andan önce fiziksel olarak annesinden bağımsız bir varlık değil. Doğumun gerçekleşmesi ve göbek bağının kesilmesi ile birlikte bebek artık annesinden fiziksel anlamda tamamen ayrılıyor. Doğum haritasından yola çıkarak, öncelikli olarak bu dünyada sergilenen kişilik özellikleri ve de kariyer, evlilik vb. alanlarda karşılaşılan olaylar ve durumlar yorumlandığı için, bebeğin maddesel dünyaya çıkış anının temel alınması oldukça mantıklr zira bu an sembolik anlamda bebeğin “hayat sahnesine çıkış anı”.

Astrolojide modern ve klasik ayrımı var, sen hangi yaklaşımı doğru buluyorsun? Klasik astroloji mi modern astroloji mi? Sentez mi? Ya da senin sentezin ne?

Klasik ve modern ayrımını pek çok ilim dalında ve sanat dalında görüyoruz. Aslında bence bu ayrımın ortaya çıkmasına sebep olan faktör “zamanın ruhu”. Edebiyatın, psikolojinin hem de astrolojinin ilk ortaya çıktığı dönemlerde, genel toplumsal kanı “kaderin kişilik üzerinde tamamen etkili olduğu ve değişmezliği” üzerinde odaklanıyordu. Klasik edebiyat eserlerinde, tamamen iyi ya da kötü, değişemeyen karakterlere rastlarız. Psikoloji alanındaki klasik kuramlarda ise, kişinin hayatında değiştirebilmesi imkânsız olan genetik faktörlerin, çocukluk travmalarının vb. etkili olduğunu görürüz. Mesela, Freud “fiksasyon” kavramını ortaya atarak, çocuğun ilk gelişim dönemlerinden birinde saplanıp kalabileceğini ve bunun etkilerini tüm ileriki dönemlerde taşıyacağını belirtmiştir. Bunlara paralel olarak, klasik astrolojide de değiştirilmesi imkânsız olan, mutlak kader anlayışı üzerinde duruldu ve “kaderiniz kişiliğinizdir” yaklaşımı benimsendi. Bu nedenle farkındalık kazanmaktan ziyade geleceğin öngörülmesine odaklanıldı.

Birey yeterince farkındalık kazandığında, kendini gerçekleştirmeye giden yolda ilerler…

Astro-psikoloji ise sadece gerçekleşmesi muhtemel olan olaylar hakkında bilgi vermekle kalmıyor aynı zamanda kişinin özgür iradesi ile yapacağı seçimler doğrultusunda kaderi üzerindeki etkilerini ele alıyor. Birey yeterince farkındalık kazandığında, kendini gerçekleştirmeye giden yolda ilerlemeye hazır bir hale gelir. Burada önemli olan, bireyin kendi potansiyellerinin farkına varması ve bu potansiyellerini hem kendisi hem de çevresi için olumlu bir şekilde değerlendirmesi. Astro-psikoloji aynen “hümanist psikoloji” akımında olduğu gibi “kişilik kaderinizdir” yaklaşımını benimsiyor.

Klasik hem de astro-psikoloji eğitimi almış bir astrolog olarak; hem içsel dinamikler hem de dışsal dinamikler ile bağlantılı olan çeşitli fırsat ve tehdit dönemlerine dair veri toplamak için klasik astroloji tekniklerini kullanıyorum. Ancak genel olarak, kişilik analizi yapmak ve danışanın farkındalık kazanmasına yardımcı olmak için astro-psikoloji tekniklerini tercih ediyorum. Yani aslında eklektik bir yaklaşım izliyorum. Aslında her astrologun hem klasik hem modern teknikleri öğrenmesini ve kendi doğrularını bulmasını tavsiye ediyorum, zira tüm bu teknikler birbirilerini tamamlayıcı özellikler taşıyorlar. Bunun yanı sıra, insanı onun duygu, düşünce ve davranışlarını kapsayan psikolojik durumundan ayrıştıramayacağımız için, astrologların aynı zamanda psikoloji konusunda da bilgi sahibi olması gerektiğini düşünüyorum.

Haritamızdaki temel göstergelerin, zorlu açıların ya da gezegen yerleşimlerinin bir anlamı olduğunu düşünüyor musun? Bir haritada geçmiş hayatlardan ve atalardan getirdiğimiz bütün karmik borçlar gözükür mü? Karmik bağlantılar nelerdir? Bunları bilmek bizim ne işimize yarar? Evrimsel astroloji hakkında düşüncelerin nelerdir?

Psikolojik astrolojide; burçlar ile çeşitli psikolojik ihtiyaçlar ve güdüler, gezegenler ile ihtiyaçların tatmin edilmesini sağlayan çeşitli psikolojik fonksiyonlar eşleştirilmiştir. Gezegenlerin burç yerleşimleri, aralarındaki açılar ve ev yerleşimleri; çeşitli ihtiyaçların ne derecede, ne şekilde ve hangi hayat alanında fonksiyonalize olabileceği ve ne tarzda düşüncelerin, duyguların ve davranışların ortaya çıkabileceği konusunda ipucu sağlar. Bu noktada astrolojinin avantajı, gezegenlerin hem çeşitli psikolojik fonksiyonların hem çeşitli kişilerin (anne, baba vb.) hem çeşitli maddelerin ve nesnelerin (silah, uyuşturucu vb.) hem de çeşitli mekânların (akıl hastanesi, üniversite vb.) sembolü olmalarıdır. Bu sayede, astroloji; içsel psikolojik durumlar ile eşzamanlı olarak ortaya çıkabilecek dışsal durumlar ve olaylar hakkında da bilgi vermektedir.

Ruhun tekamül ederek kusursuzluğa ulaşmasının anahtarlarını sunuyor haritalar…

Uzmanlık alanım psikolojik astroloji olmasına rağmen, karmik astroloji son derece ilgimi çekiyor. Ruhun tekâmül ederek, kusursuzluğa ulaşması ve ilahi sevgilisine kavuşması fikrine sıcak bakıyorum. Bu fikir, kafamdaki “adalet” kavramı ile örtüşüyor, zira karma her ruhun en olumludan en olumsuza kadar uzanan bir süreklilik içerisinde her tipteki hayatı deneyimleyeceğini öngörüyor. Doğum haritasında çeşitli karmik göstergeler var.

Bunların arasında; ay düğümleri; su evleri (4, 8, 12); geri giden planetler, bazı Arap noktaları (pars hyleg, pars futurorum vb.), Plüton ve Satürn’ün yerleşimleri, açıları vb. sayılabilir. Bunlara ek olarak, John Wilner Edgar Cayce’nin okumalarından yola çıkarak, bir kişinin haritasında Tepe noktası ile kavuşan bir planetin, ruhun bir önceki durağına ilişkin bilgi vereceğini belirtmiştir.

Bazen danışanın hayatındaki bazı durumları, olayları ve danışanın psikolojik durumunu, bu hayatı içindeki genetik faktörler, sosyal faktörler, yaşantılar vb. ile açıklamak yetersiz kalabiliyor, böyle durumlarda karmik göstergelerden faydalanmak mümkün olabilir. Mesela eşi tarafından şiddet göreceğine veya öldürüleceğine dair yoğun kaygı duyan bir kadını ele alalım. Bazen bu kaygıyı yaratan esas kaynağın ne olduğu belirsiz kalabilir ya da bu hayatındaki deneyimler ve genetik faktörler ile tam olarak açıklanamayabilir. Bu kişinin doğum haritasında; güney ay düğümü- Plüton kavuşumunun (4. evde) ve bu kavuşum ile Mars (7. evde) arasında kare açı olduğunu varsayalım. Güney ay düğümü, geçmiş hayattan yanımızda getirdiklerimizi sembolize eder ve bu kişinin haritasında karmik evlerden birinde yerleşimde olması bu etkiyi pekiştirecektir. Plüton; şüphe, takıntı, paranoya, ölüm, yeniden doğum, kıskançlık, kriz vb. kavramları; Mars ise; şiddet, cinayet, saldırganlık, rekabet, hayatta kalma mücadelesi, var olma vb. kavramları sembolize eder. Kısaca, teorik olarak, bu kişinin önceki yaşamlarından birinde şüphe, kıskançlık, entrika, takıntı (Plüton) ve rekabet içeren bir ilişki (Mars 7. evde) içerisinde olması ve bunun sonucunda karşı taraftan (7. ev) şiddet görmesi ve belki de cinayete kurban gitmesi (Mars) muhtemeldir. Ancak yine de, bence danışan ile ilintili olan içsel ve dışsal dinamiklerin, ilk önce bu hayattaki veriler üzerinden analiz edilmesidir, zira doğrudan karmik bir analiz yapmak, bu hayattaki bazı önemli psikolojik göstergeleri göz ardı etmemize sebep olabilir. Mesela yukarıda bahsedilen kişi, çocukluk yıllarında (4. ev) aile içi güç savaşı, kriz, entrika, şüphe vb. (Plüton) deneyimlemiş ve bunu içselleştirmiş olabilir ve de bunu ilerleyen yıllarda eşine ve evliliğine yansıtarak; rekabet, şiddet, mücadele vb. (Mars 7. evde) içeren bir ilişkinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş olabilir. Hatta kendi bastırılmış öfkesini karşı tarafa yansıtarak, ilişkisinde şiddet göreceğine inanıyor olabilir. Bu yüzden, ilk önce, bu hayat ile ilişkili olan astrolojik göstergeler derinlemesine analiz edilmelidir.

Bir insan haritasıyla başka bir insan olabilir mi? Aşağı yukarı hemen hemen aynı haritaya sahip iki kişi farklı hayatlar yaşayabilir mi?

Her haritanın gölge yanı ve aydınlık yanı vardır, çünkü bütün burçların ve planetlerin sembolizmi olumludan olumsuza giden bir süreklilik içerir. Yüksek düzeyde farkındalık kazanan bir birey haritasının aydınlık yanını deneyimlerken, düşük düzeyde farkındalığı olan bir birey haritasının gölge yanını deneyimleyebilir. Bu yüzden iki kişi aynı anda doğmuş olsa bile, farklı hayatlar ortaya çıkabilir. Bunun örneklerini ikiz çocuklarda sıkça görmekteyiz. Birbirlerine çok benzeyen doğum haritaları ve fiziksel özellikleri olmasına rağmen, farklı hayatlar yaşayabiliyorlar. Zira her bir seçimimiz yeni sonuçlar doğuruyor ve hayatımızı yeniden şekillendiriyor. Farkındalığı yüksek kişi, doğru seçimler yaparak, kaderine olumlu katkıda bulunurken, farkındalığı düşük olan kişi, yanlış seçimler yaparak, kaderine olumsuz katkıda bulanabiliyor. Hatta bazen hayatında sürekli kendini tekrar eden durumlar, olaylar, kişiler vb. ortaya çıkabiliyor.

Aslında farkındalık olmayınca, gelişim duruyor. Gelişim durunca, birey kendini tekrarlamaya başlıyor. Sürekli tekrarlanan durumların doğum haritası veya kader ile ilintili olmadığını düşünüyorum. Bence bazı düzeltilmeyen bilişsel hatalar (mesela bakış açısının hep aynı olması, geçmiş yaşantıları yeniden anlamlandırıp yorumlamaması, içe-bakış yapmaması vb.), harita sahibinin durmadan kendini tekrarlamasına sebep olabiliyor. O zaman doğum haritasındaki olumlu potansiyeller, yaşam boyu devreye girmeyebiliyor. Aslında bir astrolog doğum haritasından pek çok şeyi yorumlayabilmesine rağmen, bireyin farkındalık düzeyini yorumlayamaz. Bu yüzden tüm bu süreçteki esas anahtar, harita sahibinin zaman içinde edineceği “farkındalık düzeyi”dir.

Drakonik haritalar nelerdir? Bunları bilmek ne işimize yarar?

Kuzey ay düğümünün 0 derece Koç burcuna alınması ve haritanın geriye kalanının (planetlerin burç yerleşimleri, ev girişleri vb.) bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi ile oluşturulan “drakonik haritalar” karma ile ilintilidir. Bu haritalar, kişinin ruhsal amaçlarına ve ikili ilişkilerdeki karmik bağlantılara ilişkin veri toplamak için kullanılırlar. Özellikle iki kişinin drakonik haritalarının karşılaştırmalı analizlerinde, bazen sinastri veya kompozit harita teknikleri yardımı ile tespit edilemeyen bazı bağlantıları bulmak mümkün olmaktadır. Bazı çiftlerin drakonik haritalarını karşılaştırdığımda, normalde doğum haritalarının karşılaştırılmasında ortaya çıkmayan bazı kavuşumların ortaya çıktığına şahit oldum. Mesela, bir kısmının drakonik haritalarının karşılaştırılmasında, Güneş-Ay ve Mars-Venüs kavuşumları ortaya çıktı. Bu durum, aslında bu kişilerin ruhsal yolculuklarında birbirlerine eşlik etme amacını taşıdıklarına bir işaret olarak görülebilir, yani ikili ilişkiler ve akrabalık ilişkilerinde Edgar Cayce’nin de bahsetmiş olduğu karmik yasalar işliyor olabilir. Ancak bu teorinin daha fazla araştırılması gerekmektedir. Bu yasanın ne denli işlediğine dair elimizde somut veriler olmasa da, doğum haritalarının karşılaştırmalı analizlerinde drakonik haritaların da bir yan perspektif olarak kullanılabileceğini düşünüyorum.

Kuzey ve güney ay düğümleri karmayı mı anlatır? Bu düğümlerle birleşen gezegenler ne anlama gelir? Örneğin bende güney ay düğümü güneş ile kavuşuyor.

Ay düğümleri; Ay’ın yörüngesinin ekliptik düzlemini kestiği noktalardır. Genelde karma ile ilişkili olarak ele alınmaktadırlar. Ruhumuzun bu hayattaki amacı ile kuzey ay düğümü, ruhumuzun geçmişi ile güney ay düğümü ilişkilidir. Güney ay düğümünün burç ve ev yerleşiminden ve de açılarından yola çıkarak;   geçmiş yaşantılarımızın izleri, bu hayata yanımızda getirdiğimiz ve aşina olduğumuz özelliklerimiz konusunda çıkarımlarda bulunabiliriz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; bu hayattaki esas amacımızın kuzey ay düğümünün burç ve ev yerleşimi ve de açıları ile sembolize edildiğidir. Yani güney ay düğümünün sembolize ettiği özelliklerin gölgesinden uzak durmamız gerekir. Mesela güney ay düğümü Akrep burcunda ise, harita sahibinin takıntı, şüphe, paranoya, aşırı kıskançlık, intikam, güç savaşı, manipülasyon, sürekli kriz yaratma vb. özelliklerden arınması gerekir. Bunların yanı sıra, klasik astrolojide güney ay düğümü kayıplar, zorluklar vb. kötücül etkiler ile ilintili görülmüştür. Mesela Güneş ile güney ay düğümünün kavuşumu, harita sahibinin hayatında bazı erkek figürlerinin (babası vb.) kayıpları ile karşı karşıya kalacağına işaret edebilir.

Jung’un astroloji ile ilgilendiğini ve senin de Jung’cu bir yaklaşım sergilediğini biliyoruz, haritamız bize gölgemizi verebilir mi?

Aslında sadece Jung’cu bir yaklaşım izlemiyorum, daha çok eklektik bir yaklaşım izliyorum. Özellikle “hümanist psikoloji” akımına kendimi yakın hissediyorum. Dane Rudhyar’ın hümanist psikoloji ilkelerini astrolojiye entegre etmesinin, oldukça olumlu ve önemli bir katkı olduğunu düşünüyorum.

Gölge, Carl Jung tarafından atılmış bir kavram. Gölgenin kişisel boyutu, kişinin farkında olmadığı veya yok saydığı psişik potansiyelleri ile ilgili. Astroloji de gölgeyi işaret eden pek çok bir faktör olmakla birlikte, ünlü astro-psikolog Dr. Glenn Perry, gölgeyi tespit etmek için, Plüton’un içinde bulunduğu burcu, evi ve açılarını incelemenin oldukça aydınlatıcı olacağını belirtmiş. Ölüm ve yeniden doğumu sembolize eden bir gezegen olarak Plüton dönüşüm süreçleriyle ilgilidir. Benliğinin alt-dünyasında kalanları benliğe entegre ederken, kişinin gerçekte değil, ama mecazi anlamda ölmeye istekli olması gerekir. Bu tür süreçler kendini yenileme, iyileşme ve güçlenme ile ilişkilidir. Mesela, Plüton ile Venüs arasında zorlayıcı bir açı (150 derecelik açı, kare açı, karşıt açı vb.) olursa, Plüton Venüs ile ilgili işlevleri alt dünyaya itebilir. Zira Plüton dokunduğu her şeyin üzerine gölge düşürür. Mesela Venüs- Plüton arasındaki zorlayıcı açının bir sonucu olarak, cinsel dürtülerini yok sayan ve bu dış dünyaya yansıtarak, tüm dünyayı günahkâr olarak algılayan bir birey ortaya çıkabilir. Ancak unutulmaması gereken, Plüton’un irtibatta olduğu planetle bağlantılı olan hem bir yaramız vardır hem de bununla bağlantılı olarak iyileşme ve güçlenme kapasitemiz de vardır. Söz konusu birey zaman içinde gölgesini benliği ile etkin bir şekilde bütünleştirmeyi başarırsa, cinsel dürtüleri ile barışacak ve belki de son derece tutkulu bir aşığa dönüşecektir.

Bir haritayı aşmak ne demektir?

Bence temel amaç, bir haritayı aşmaktan ziyade doğum haritasındaki yatkınlıklar, potansiyeller vb. ile ilintili olarak farkındalık kazanmak olmalı. Aslında bize sunulan potansiyeller ve yetenekler doğum haritasının içinde gizli. Biz bu yetenekler ve potansiyeller konusunda farkındalık kazanarak ve de aklımız ve özgür irademizin yardımı ile kaderimize olumlu katkıda bulunuruz. Ancak doğum haritamızda bazı yetenekler ve potansiyeller olumlu vurgulu iken, bazı yetenekler ve potansiyeller olumsuz vurguludur. Eğer biz yeteneğimizin düşük olduğu bir alanda başarılı olmaya çalışırsak, boşa kürek çekeriz. Bu yüzden aslında farkındalığın temelinde, neyi yapma gücüne sahip olduğumuzu ve neyi yapma gücüne sahip olmadığımızı bilmek yatmaktadır. Farkındalık, kendimizi gerçekçi bir şekilde değerlendirmemizi ve bu değerlendirmenin sonucunu kabullenmemizi gerektirir. Kendimizi gerçekleştirmenin temelinde de aslında bu gerçek yatar. Bir başka deyişle, yeteneğimizin az olduğu bir alanda değil, yeteneğimizin yüksek düzeyde olduğu bir alanda kendimizi gerçekleştirmemiz gerekir. Eğer kendimize aşırı uç özellikler içeren bir “ideal benlik” belirlersek, bu ideal benlik ile gerçek benlik arasında bir uçurum ortaya çıkar ve nihai olarak mutsuz olmamız kaçınılmaz olur. Aslında astrologun görevi de, danışanı pohpohlamak veya önyargı ile etiketlemek değil, tam tersi ona bir ayna tutarak, olumlu ve olumsuz yönleri ile aynada kendisini objektif bir şekilde görmesini sağlamak olmalı. Sonraki adımda, danışana mevcut koşulları kabullenmesi, yaşantıları yeniden anlamlandırması ve potansiyellerin olumlu olduğu yöndeki hedeflere doğru ilerlemesi konusunda destek sağlamalı.

Kimilerine göre Satürn ötesi planetlerin gücü karşısında insan acizdir? Sence?

İnsan hiçbir planetin gücü karşısında aciz değildir, zira kanımca tüm planetler bize yol göstermeleri için yaratılmıştır. Kuran’da bu konuya şu şekilde değinilmiştir: “Yıldızlar da Ay, Güneş ve diğer varlıklar gibi Allah’ın emrine boyun eğerek insanın hizmetine tahsis edilmiş varlıklardır. (İbrahim: 14/33, en-Nahl: 16/10, 12, el-Hac: 22/18, el-Araf, 7/54) Benzer şekilde, Edgar Cayce okumalarında yıldızların insan yaşamını yönetmediğini ve astrolojik verilerin sadece kader yolu üzerindeki göstergeler olduğunu belirtmiştir. Yani dışsal planetlerin etkileri karşısında insan aciz değildir, ancak dışsal planetler içsel planetlere nazaran daha baskın olarak ele alınabilir. Mesela Plüton ile Merkür arasında kavuşum olduğunda, Plüton’un fonksiyonları Merkür’ün fonksiyonlarını domine edecektir.

Karmanın planeti Satürn mü Plüton mu?

Her ikisi de karma ile ilişkilidir. Satürn; Yunan mitolojisindeki zaman tanrısı Cronos ile eşleştirilmiştir. Bazı kaynaklarda, Satürn “karmanın lordu” olarak anılmaktadır. Özetle, zaman içerisinde tekâmül etmek, olgunlaşmak, bilgeleşmek, yeniden yapılanmak, sabır, disiplin, sükûnet vb. kavramlar ile ilişkilidir. Klasik astrolojide kötücül olarak ele alınmasına rağmen, aslında Satürn tekâmülün olmazsa olmazıdır. Yaklaşık 30 yaş civarında ve 60 yaş civarında gerçekleşen Satürn dönüşü dönemlerimizde, hayatı sorgularız, geçmişten dersler çıkarırız ve kendimizi yeniden yapılandırırız. Plüton ise; ölüm, yeniden doğum, kriz, dönüşüm, eliminasyon, entegrasyon, güçlenme vb. temalar ile ilintilidir.   Zaten sembolizminin içinde de ölüm ve yeniden doğum olduğu için, Plüton’u doğrudan karma ile ilişkilendirmek mümkündür.

Psikolojik astrolojiyi bilirsek kendimizi tanırsak ve farkındalığa ulaşırsak neleri değiştirebiliriz?

Ruhsal rahatsızlıklar çoğu kez bazı temel psikolojik fonksiyonların yok sayılması ve nihai olarak bu fonksiyonları telafi etmek için karşıt bir fonksiyonun abartılı olarak ortaya çıkışı ile alakalıdır. Carl Jung’un belirtmiş olduğu gibi; kişiliğin bir parçası bilinçdışına itildiğinde, bilinç düzeyindeki tutum ve davranışlarda bir “tekyönlülük” söz konusu olacaktır. Psikolojik açıdan sağlıklı olabilmek için, yok sayılan fonksiyonun kişilik ile bütünleştirilmesi gerekmektedir. Bu durum astrolojik açıdan değerlendirildiğinde, doğum haritasında aşırı vurgulanan bir burcun veya planetin bireyin kişiliğinde aşırı fonksiyonalize olacağı söylenebilir. Bu sebepten dolayı, kişilerin tutum ve davranışlarında bir tekyönlülük söz konusu olabilir. Mesela bir bireyin doğum haritasında Koç burcu aşırı vurgulandığında (Koç burcunda stelyum olması, bir T-kare veya Yod açı kalıbının apeksinde Mars olması, Mars’ın singleton planet olması vb.), söz konusu birey aşırı dürtüsel, saldırgan, rekabetçi, bencil vb olmaya yatkın olabilir. Bu bireyin psikolojik açıdan sağlıklı olabilmesi için, Koç burcunun karşıt burcu olan Terazi burcunun bazı fonksiyonlarını (uyum, denge, uzlaşma, işbirliği, bağlılık vb.) kişiliği ile bütünleştirebilmesi gerekir. Koç burcunun “ben” diyen yapısına karşı, Terazi burcunun “biz” diyen yapısı bir panzehir işlevi görecektir. Psikolojik sağlık bütünlük, uyum ve denge ile alakalıdır. Bu yüzden haritamızda aşırı vurgulanan özellikler ve gölge özellikler konusunda bilgi sahibi olmamız, farkındalık kazanmamız ve nihai olarak kişilik bütünlüğüne ulaşmamız konusunda, psikolojik astroloji eşsiz imkânlar sağlar. Aslında astro-psikoloji hem teşhis hem de tedavi konusunda seçenekler sunar.

Hem psikoloji hem de astroloji bildiğin için danışanlarına nasıl yardımcı oluyorsun, çok zor dönemler geldiğinde, ya da şanslı dönemler, özel bir meditasyon vesaire öneriyor musun?

Meditasyon, zikir, dua, yeni hobiler edinmek, sportif ve sanatsal faaliyetler vb. bence zaten her insana iyi gelecektir. Ben mümkün olduğunca kişiye özel önerilerde bulunuyorum, çünkü her insanın parmak izi gibi biricik olduğuna inanıyorum. Mesela haritasında aşırı Koç vurgusu olan bir bireye, öfke yönetimi öğrenmesini, daha uzlaşmacı olmasını vb. önerirken, haritasında Terazi vurgusu olan bir bireye, ilişki bağımlılığından kaçınmasını, inisiyatif almasını vb. önerebilirim.

Danışmanlık seansında ilk olarak, danışanın farkındalık kazanmasına yardımcı olmak için, haritasındaki yatkınlıklar ve gölge özellikler konusunda bilgilendirilmesi gerekir. Zira pek çoğumuz kendimizi objektif değerlendirmekte zorlanırız. Karşı taraf bize bir ayna tuttuğu takdirde, kendimizdeki bazı kusurları farkına varabiliriz. Astrolojinin, kişiye ayna tutmak adına muhteşem bir araç olduğunu düşünüyorum. Mesela psikoloji kuramlarında o kuramı oluşturan kişilerin yaşantılarının, dünya görüşlerinin vb. yansımaları vardır. Ancak astroloji sistematiği yüzyıllardan beri tüm toplumların katkısı ile geliştiği için, astroloji son derece objektif bir değerlendirme imkânı sağlar. Ancak burada önemli olan nokta; astrologun mümkün olduğunca yorumlarına kendini yansıtmaktan ve önyargılı olmaktan kaçınmasıdır. Haritayı danışanı aktif dinleyerek ve onunla tartışarak yorumlamalıdır. Daha sonraki adımda, astrologun görevi, danışanın mevcut durumu kabullenmesi ve mevcut imkânlarla kendini gerçekleştirmek adına cesaretlenmesi ve umutlanması için yardımcı olmaktır. Danışan yeterli düzeyde farkındalık kazandığında, bazen tehditleri bile fırsata çevirme gücüne de sahip olabilir. Mesela, bazı kişilerde depresyon yaratabilecek bir Satürn transitini sabır ve sükûnet ile karşılayarak, daha fazla çalışarak, disiplinli olarak, sağlam temeller atabilir ve nihai olarak yeniden yapılanabilir. Zaten eğer farkındalık düzeyi düşük ise, pek çok astrologun olumlu olarak gördüğü bir Jüpiter transitinin bile gölge yanını deneyimleyebilir, mesela aşırı risk alabilir, kibirli ve dogmatik olabilir ve nihai olarak telafi edilmesi zor bir hata yapabilir. Unutulmaması gereken, her doğum haritasının aydınlık ve gölge yanlarının olabildiği gibi, her transitin de olumlu ve olumsuz etkilerinin olabileceğidir. Bizim bu transitin hangi yönünü daha fazla deneyimleyeceğimiz doğrudan farkındalık düzeyimiz ve algımız ile ilintilidir. Zira gerçeklik çoğu zaman bir algı meselesidir. Bazen bireyin bir konuya dair sadece bakış açısını değiştirmesi bile, çatışmanın çözümünü bulmasına sebep olabilir.

Aşk ve ikili ilişkilerde iki taraf için en temel göstergeler ne olmalı? Sana göre, hangi bağlar karmik olabilir?

Aslında aşk ve ikili ilişkiler konusunda derinlemesine ve etkin bir analiz yapabilmek için, iki kişinin doğum haritalarındaki bütün göstergelerin aralarındaki bağlantıların yorumlanması gerekir. Ama hızlı bir şekilde yorum yapmak istediğimizde, kadın ve erkek arasındaki uyumun derecesine ilişkin bazı temel göstergeleri inceleyebiliriz. Ben astro-psikoloji doğrultusunda ilk olarak “anima” ve “animus” arasındaki bağlantıları inceliyorum. Daha önce bahsettiğim gibi, bir kadının haritasında “animus” ile ilintili olarak Mars ve Güneş; bir erkeğin haritasında “anima” ile ilintili olarak Venüs ve Ay ele alınabilir. Mesela, kadının haritasındaki Mars ile erkeğin haritasındaki Venüs arasında bağlantı olması, bu iki kişinin arasında cinsel çekimin olacağına ve aşkın doğabileceğine işaret edebilir. Bunun yanı sıra, bir kadının haritasındaki Güneş ile erkeğin haritasındaki Ay arasında bağlantı olması da, bu iki kişi arasında bir çekim olacağı ve hatta evliliğin ortaya çıkacağına işaret edebilir. Bazı astrologlar bu bağlantıların kavuşum veya olumlu açılar olması gerektiğini savunsa da, bence özellikle kare ve karşıt açılar da cinsel çekimi ve aşkı ortaya çıkartabilir, zira aşk çoğu kez zıtlaşma ve mücadeleden doğar. Buna bir delil olarak, evlilik ve eş ile ilintili olan 7. ev ile persona ile ilişkili olan 1. evin karşıtlığını gösterebiliriz. Hatta eş ile ilintili olan 7. ev, aynı zamanda “açık düşmanlar” ile sembolize edilmiştir. Özetle, iki kişinin anima ve animus göstergeleri arasında zorlayıcı bir açı olmasını, hiç açı olmamasına tercih ederim. Anima ve animus göstergelerinin analizinden sonra, aşk ve evlilik ile ilintili diğer göstergelere de bakarım. Mesela; iki kişinin 5. evlerinin yöneticilerinin ve 7. ev yöneticilerinin birbirleriyle bağlantılarını incelerim. Bir kişinin haritasındaki Güneş’in yöneticisinin, ASC yöneticisinin vb. karşı tarafın 5. ve 7. evleri ile bağlantılarını incelerim ve her ikisinin haritasında da Arap noktalarından biri olan “evlilik noktası”nı analiz ederim. Tüm bunlara ek olarak, iki kişinin doğum haritalarının orta noktalarından elde edilen “kompozit harita” analizini yaparım.

İki kişinin karmik bağlantılarına ilişkin olarak ise, drakonik haritalarını karşılaştırırım. Bunun yanı sıra, doğum haritalarındaki bazı karmik göstergelerin (4, 8, 12. evler, Satürn, Plüton, ay düğümleri vb.) birbirleriyle bağlantılarını incelerim. Mesela, erkeğin haritasındaki Güneş ile kadının haritasındaki güney ay düğümünün kavuşumu, kadının erkeği bir önceki hayatından bu hayata yanında getirdiğine bir işaret olarak ele alınabilir.

Sence bir bebeğin doğumuna astrologlar karışmalı mı karışmamalı mı?

Başkalarının bu konuda ne yapıp ne yapmaması gerektiğini söyleyemem, ama ben karışmamayı tercih ediyorum. Bence doğum ve ölüm anı çok özel, bireylerin kozmik planın gerektirdiği anda doğduğuna ve öldüğüne inanıyorum. Hatta sezaryen doğumlarda bile bebeğin yine de kozmik plana uygun anda dünyaya geldiğini düşünüyorum. Bu yüzden “doğum anı” ve “ölüm anı” ile ilintili olan hiçbir soruyu yanıtlamıyorum. Unutulmaması gerekir ki, astroloji olasılıklar üzerine kuruludur ve her bir olasılık yeni sonuçlar ve yeni olasılıklar doğurur. Yani tüm tehditlerden kaçınmaya çalışırsak, belki de yeni tehditlerin devreye girmesine sebep olabiliriz. Bunun yanı sıra, bugüne kadar “mükemmel bir doğum haritası” ile karşılaşmadım, her haritanın kendisine özgü “aydınlık yanı” ve “gölge yanı” var. Bence önemli doğum veya ölüm anımızdan ziyade yaşarken nasıl yaşadığımız; yani ne derecede farkındalık kazandığımız ve nasıl kendimizi gerçekleştirdiğimiz önemli. Mesela, pek çok ünlünün haritasında oldukça zorlayıcı açı konfigürasyonları var, buna rağmen oldukça başarılı kişiler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bunun yanında, pek çok olumlu açı konfigürasyonları (büyük üçgen vb.) olan kişilerin yeterince başarılı ve üretken olmadığına da şahit oluyorum. Bir başka deyişle; Çoğu kez “acı yoksa ödül de yok”.

Türkiye’yi bir kişi gibi incelediğin bir çalışman var, biraz bahseder misin? Bu kişiyi neler bekliyor?

Bu makalede, Türkiye sanki bir bireymiş gibi ele alarak, yani sosyal psikoloji ve işletme literatüründe (örn. marka kişiliği) sıkça kullanılan “kişileştirme metaforu” kullandım. Türkiye’nin doğum haritasından yola çıktım ve Türkiye’nin astro-psikolojik analizi yaptım. İlk olarak, Türkiye’nin doğum haritasına ilişkin element ve nitelik dağılımlarından yola çıkarak, Türkiye’nin “gölge burcu” hesaplamasını yaptım. Türkiye’nin haritasında, hem kuzey ay düğümünün Başak burcunda olması hem de Türkiye’nin gölge burcunun Başak olması, toprak elementinin ve özellikle Başak burcunun sembolize ettiği özelliklerin Türkiye’nin kimliğine entegre edilmesi gerekliliğini vurguluyor. Bir başka deyişle, somut değerleri doğru anlamlandırmak, etkin problem çözmek, analitik düşünmek, üretken olmak, verimli olmak ve yetkin olmak vb. özelliklerin, Türkiye’nin kimliği ile bütünleştirilmesi gerekiyor. İkincil ilerletme tekniği ile elde edilen ilerletilmiş Ay’ın 04.05.2010- 25.07.2012 tarihleri arasında Başak burcunda olması, Başak burcu özelliklerinin psikolojik anlamda, Türkiye’nin kimliği ile bütünleştirilmesi adına uygun bir dönemde olunduğuna işaret etmekte.

Türkiye’nin haritasında Güneş, Merkür, Venüs, Jüpiter ve Satürn haritanın 5. evinde yerleşimde. Bu durum Türkiye’de 5. ev konularının oldukça fazla vurgulanacağına işaret etmekte (çocuklar, aşk, cinsellik, eğlence, hobiler, spor, borsa, kumar vb.). Modern astrolojide 5. ev Aslan burcu ile eşleştirilmiştir. Aslan burcu; bireyin kimlik kazanma, özgüven ve onaylanma ihtiyaçlarını sembolize eder. Ünlü astro-terapist Dr. Glenn Perry’e göre; Aslan burcunun sembolize ettiği gelişim dönemi, Freud’un tanımladığı psiko-seksüel gelişim evrelerinden biri olan genital döneme (12–18 yaş) ve Erikson’un tanımladığı psiko-sosyal gelişim dönemlerinden biri olan “kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası” dönemine (12–18 yaş) karşılık gelir. Bu dönem, ergenlik dönemini kapsamaktadır. Ergenlik dönemi sırasında “ben kimim?” sorusu çok önemli hale gelir. Ergen, kimlik kazanma sorununu çözümlemek durumundadır. Bu durum Türkiye açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin gelişiminde “kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası” deneyimlenme ihtimali ortaya çıkmakta.

Türkiye’nin haritasında, Ay’ın İkizler burcunun son derecelerinde (aneritik derece) ve 12. evde yerleşmiş olması sorun teşkil ediyor. Zira 12. ev klasik astrolojide hastalıklar, kötü şans, zorlanmalar, kayıplar, hapis ve gizli düşmanlar gibi olumsuz konularla bağlantılıdır. Modern astrolojide ise, 12. ev Balık burcu ile eşleştirilmiştir. Türkiye’nin haritasında, güney ay düğümünün Balık burcunda olması da, Balık burcunun gölge özelliklerinin vurgulanmasına sebep olabilir. Bunun yanı sıra, Balık burcunun modern yöneticisi olan Neptün’ün “singleton” planet olması da (Neptün haritada ateş elementinde yerleşimde olan tek planet), bu olasılığı güçlendirmekte. Neptün; teslimiyet, aşkınlık, ilahi sevgi, affedicilik ve spritüel konular (din vb.) ile bağlantılıdır. Dünya astrolojisinde ise; sosyalizm, komünizm, idealizm, gizli komplolar, dolandırıcılık, aldatıcı durumlar ve kayıplar ile bağlantılıdır. Bir “singleton” planet olarak, Neptün’ün fonksiyonlarının, tutarsızlaşması olası. Bu sebepten dolayı; Neptünyen konuların, Türkiye’de aşırı ve tutarsız vurgulanması söz konusu olabilir. Tüm bu veriler, aynı zamanda Türkiye’de halkın ve özellikle kadın figürlerinin bazı zorlanmalar ve kısıtlanmalar ile karşı karşıya kalabileceğine de işaret etmekte. Kadın figürlerinin yeterince ön plana çıkamaması ve baskı altında olması, Ay’ın 12. ev yerleşimi ile açıklanabilir. Ay aynı zamanda Türkiye’nin yükselen burcu olan Yengeç burcunun yöneticisi olduğundan, Türkiye’de 12. ev temalarının sıkça vurgulanması da olası. Dünya astrolojisinde 12. ev; sosyal yardım grupları, hastaneler, hapishaneler, gizli düşmanlar, gizli örgütler, tarikatlar, uyuşturucu zinciri, hastalıklar vb. ile ilintilidir.

İçinde bulunduğumuz dönemde ise, Türkiye’nin haritasında, hem 4. ev profeksiyonu yaşanmakta hem de Satürn 4. evinden transit yapmakta. Ayrıca, Türkiye’nin Güneş dönüşü haritasında, Güneş 4. evde yerleşimde (29.10.2010- 29.10.2011). Bunların yanı sıra, ikincil ilerletme tekniği ile ilerletilmiş olan Ay, 23.07.2011 tarihinde Türkiye’nin haritasının 4. evine geçiş yaptı. Tüm bu veriler, bu dönem içerisinde Türkiye’nin gündeminde, 4. ev konularının (ailevi konular, geçmiş, kökler, toprak sahipleri, madenler, muhalefet vb.) ve 4. evin içinde yerleşimde olan Mars ile ilintili konuların (yeni girişimler, projeler, erkek figürleri, ordu vb.) sıkça vurgulanacağına işaret etmekte. Satürn transiti; zorlanmaların, ekstra sorumlulukların ve baskıların ortaya çıkması, geçmişin sorgulanması ve yeniden yapılanma süreci ile ilintilidir. Dolayısıyla, bu dönem içerisinde, Türkiye’nin geçmişiyle ve kökleriyle yüzleşmesi, toprak sahipleri ve madenler ile ilintili sorunların gündeme gelmesi, aile kavramının, muhalefetin, erkek figürlerinin ve ordunun çeşitli testlerden geçmesi ve yeniden yapılanma sürecine girmesi olası. Bunların yanı sıra, Türkiye aynı zamanda yaklaşık her 30 yılda bir gerçekleşen Satürn dönüşünü yaşamakta. (kesin açı: 19.11.2011; 08.05.2012; 11.08.2012). Satürn dönüşü, bireylerin 30 yaş civarındaki orta yaş krizi ve 60 yaş civarındaki yaşlılık krizi (Erikson’ın tanımlamış olduğu “ego bütünlüğüne karşı umutsuzluk” dönemi) ile önemli paralellikler gösterir. Satürn dönüşü yaşayan bireyler; geçmişi sorgular, hatalarından dersler çıkarır ve olgunlaşma yolunda önemli adımlar atarlar ve yaşamlarını yeniden yapılandırırlar. Benzer şekilde, Türkiye’nin de geçmişini sorgulaması, hatalarından dersler çıkartması, olgunlaşması ve kendini yeniden yapılandırması olası.

Türkiye’nin haritasındaki Güneş ile Plüton arasındaki üçgen açı, Türkiye’nin iyileşme, yenilenme ve güçlenme potansiyelinin güçlü olduğuna işaret etmekte. Önümüzdeki yıllarda kesinleşecek olan transit Plüton ve natal Plüton karşıtlığı da, dönüşüm rüzgârlarının eseceğini vurgulamakta ( kesin açı: 01.02.2014; 02.07.2014; 07.12.2014). Türkiye’nin haritasındaki Plüton ile Venüs arasındaki üçgen açı ise, bu dönüşüm sürecinde, özellikle kadınların ve sanatçıların önemli ve olumlu bir rol oynayacağını vurgulamakta. Türkiye’nin gölge özelliklerini kimliği ile etkin bir şekilde bütünleştirmesi, iyileşmesi, güçlenmesi ve daha aydınlık yarınlara ulaşması dileğiyle…

Astroloji alanında daha başka neler yapmak istiyorsun?

Astroloji alanında akademik araştırmalarının sayısının hala az olduğunu ve mevcut çalışmaların yetersiz olduğunu düşünüyorum. Özellikle psikoloji literatürü ile astroloji literatürü arasında çeşitli bağlantılar kurulabilir. Mesela 1980’lerde “Eysenck kişilik envanteri” kullanılarak ölçülen “içedönüklük- dışadönüklük” kişilik boyutu ile doğum haritasından ölçülen “içedönüklük- dışadönüklük” kişilik boyutu arasındaki korelasyona dair çeşitli akademik çalışmalar yapılmış. Bu çalışmaların bir kısmında anlamlı düzeyde ilişki tespit edilmiş, çoğu araştırmada ise anlamlı düzeyde bir ilişki bulunmamış. İlk hedeflerimden biri bu tarz nicel araştırmalara devam etmek, zira bu araştırmalarda doğum haritası üzerinden yapılan ölçümlerde sadece yükselen burç, Güneş burcu vb kullanılmış olduğu için, üretilen formüllerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Doğum haritası holistik bir sistem olduğu için ölçek geliştirmek zor, ama yine de bence daha fazla araştırmacının bu konuya eğilmesi gerekiyor. Bu tarz nicel araştırmaların yanı sıra, görüşmelere dayanan nitel araştırmaların sayısının artması da, astrolojiye olumlu katkıda bulunacaktır.

PLANETLERİN PSİKOLOJİDEKİ KARŞILIKLARI

Jung’un anima kavramı astrolojide Ay ile animus kavramı Güneş ile ilintilidir…

Bir haritayı anlatırken senin psikolojik astrolojiye göre anlatsan sen kendi tanımlarınla ne dersin, Güneş bizim neyimizdir, Satürn, Mars, Venüs vb.

Çeşitli planetlerin yönettikleri burçlara ilişkin ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçlara ilişkin fonksiyonlar ve de gezegenlere paralel olan psikolojik kavramlar şu şekilde sıralanabilir:

GÜNEŞ: Aslan burcu; özgüven, onaylanma ve kendini yaratıcı ifade etme ihtiyaçları ile ilintili. Güneş’in sembolize ettiği psikolojik fonksiyonlar ise; irade, yaratıcılık, niyet ve kendini ifade etmek. Güneş Freud’un “ego” kavramı ile paralellik gösterir. Ego, kişiliğin gerçekçi yürütme organıdır. Ego akılcı, pratik ve son derece seçicidir (çeşitli duygu ve düşünceleri seçerek, bunların ifade edilmesini sağlar). Ego; kimlik bütünlüğünün ve tutarlılığının sürdürebilmesini sağlar.

AY: Yengeç burcu; koşulsuz sevgi, ait olma, yakınlık, korunma ve beslenme ihtiyaçları ile ilintilidir. Ay’ın sembolize ettiği psikolojik fonksiyonlar; annelik, duygudaşlık ve karşı tarafı dinlemedir.

VENÜS: Terazi burcunun psikolojik ihtiyaçları; bağlılık, denge, paylaşım ve uzlaşmadır. Boğa burcunun psikolojik ihtiyaçları ise; stabilite, emniyet, konfor ve haz almadır. Dolayısı ile Venüs’ün sembolize ettiği psikolojik fonksiyonlar; estetik, sosyal bağlılık, benlik ve obje sabitliğidir. Dişil bir planet olan Venüs; Jung’un “anima” kavramı ile paralellik gösterir. Anima; erkeğin dişi arketipidir. Erkek animasını karşı cinse yansıtarak seçim yapar, bu doğrultuda bazı kadınlara karşı güçlü cinsel çekim hisseder, diğerlerine karşı o kadar güçlü cinsel çekim hissetmez. Ancak, erkek çocukta animanın ilk yansıdığı kişi annesi olduğu için, anima kavramı aynı zamanda Ay ile de ilintilidir.

MARS: Koç burcunun psikolojik ihtiyaçları; mücadele etme, otonomi ve var olmadır. Mars’ın sembolize ettiği psikolojik fonksiyonları; inisiyatif alma ve hayatta kalmadır. Mars; Freud’un “id” kavramı ile paralellik gösterir. Bireyin en kaba, en ilkel, kalıtımsal dürtü ve arzularını içerir. Bu ilkel kalıtımsal dürtülerden en önemlileri cinsellik ve saldırganlık dürtüleridir. İd, davranışlarımızın altında yatan psikolojik enerjinin kaynağıdır. Haz ilkesine göre işler ve hiç geciktirilmeden bütün isteklerinin yerine getirilmesini bekler. Eril bir planet olan Mars; aynı zamanda Jung’un “animus” kavramı ile paralellik göstermektedir. Animus; kadınlarda erkeklerdeki animanın karşılığıdır, yani kadının erkek arketipidir. Kadın animusun gücü sayesinde erkeği anlayabilir. Ancak, kız çocukta animusun ilk yansıdığı kişi babası olduğu için, animus kavramı aynı zamanda Güneş’le de ilintilidir.

SATÜRN: Oğlak burcunun psikolojik ihtiyaçları; mükemmelleştirme, başarılı olma, yapısallaştırma, otorite ve düzendir. Satürn’ün sembolize ettiği psikolojik fonksiyonlar; kontrol ve sorumluluktur. Satürn; Freud’un “süperego” kavramı ile paralellik gösterir. Süperego; toplumun kurallarını kapsar. Doğuşta var olmayan ve ancak sonradan ortaya çıkan süperego içimizdeki yargıçtır. Süperegonun temel işlevlerini özetleyecek olursak: İd’den gelen içgüdüsel dürtüleri (özellikle hoş karşılanmayan cinsellik ve saldırganlık dürtüleri) bastırmak ve yönlendirmek; ego’yu gerçekçi amaçlar yerine, törel amaçlara yönelmeye ikna etmek ve kusursuz olmaya çaba göstermek.

NEPTÜN: Balık burcunun psikolojik ihtiyaçları; teslimiyet, egodan sıyrılmak, dualiteyi aşmak, birlik olmak ve fedakârlık yapmaktır. Neptün’ün sembolize ettiği psikolojik fonksiyonlar; aşkınlık ve spritüel olmaktır. Neptün; Jung’un “kolektif bilinçdışı” kavramı ile paralellik göstermektedir. Kolektif bilinçaltının içeriği, insanın yaşamı süresince, hiçbir zaman bilinç düzeyinde yaşanmamıştır. Kalıtımsal bir nitelik taşır. Kolektif bilinçaltında; insanın geçmişinden getirdiği (atalarından vb.) gizli bellek kalıntıları vardır.

ASC: Bunlara ek olarak, ASC; Jung’un tanımladığı arketiplerden biri olan “persona” ile paralellik göstermektedir. Persona; toplumun onayını sağlamak amacıyla, bireyin dış dünyaya karşı taktığı maskedir.

Aycan Aşkım Saroğlu

İngiliz Dili ve Edebiyatı Mezunu. Hürriyet Vakfı'nda gazetecilik eğitimi aldı. Sırasıyla TV'de 7 Gong, Hürriyet Dış Haberler, Gezi Traveler, Aktüel dergilerinde; Akşam ve Habertürk gazetelerinde çalıştı. Tam 15 senelik gazeteci, doğduğundan beri spritüel. "Kum Saatinden Ezoterik Manzaralar" adında bir kitabı mevcut. Yay burcu.