derKi’nin bu ayKi konusu aşk ve cinsellik olunca, komplo teorilerimizin de bu konuya odaklanması gerekti. Aslında Sn. Nusret Kaya ile yaptığımız röportajda bu konunun ana başlıklarını da tartışmış olduk. Sn. Kaya da bu konuda oldukça çalışmalarda bulunmuş biri. Önce komplo teorilerinde bu konular nasıl bir yer buluyorlar, ona bakalım.

Öncelikle komplo teorisi dediğimizde, özellikle bizimkiler gibi “light” komplo teorilerinde amaç bir kesin doğruyu ortaya koymak değil ama etrafımızdaki olaylara daha farklı bir bakış açısı getirebilmek ve daha bilinçli bakmayı sağlamak. Her türlü oynanan oyun sonuçta insana dayanıyor. Genelde izlenen ve ortaya koyulan yöntemler, insanların yanlış bilgilendirilmesi üzerine kurulu. Yayın organlarından, hatta devlet kanallarından yapılan yanlış bilgilendirme, kitlelerin istenilen amaç doğrultusunda davranmasını sağlamak. Tabii bu tür yöntemler sadece dediğimiz gibi bilince hitap eden yöntemler olduğu kadar, bilinçaltına da hitap edebiliyor. Bunun en çarpıcı ve vurucu yanı sembol kullanımı. Bilinçdışı sembollerinin reklamlarda ve siyasi propagandalarda nasıl kullanıldığına her zaman şahit oluyoruz. Bu konuda da son zamanlara oldukça kapsamlı araştırmalar yapıldı. Geçtiğimiz seçimlerde bu konuda çok ilginç bir örnekle de karşılaştık. Özellikle Cem Uzan’ın yaptığı bir konuşmada sarfettiği bir cümle benim dikkatimi özellikle çekti. Uzan, konuşmasının bir yerinde “bu beyaz gömlek benim kefenim olsun ki …” gibisinden bir ifade kullandı. Bu dinleyenlere bilinçdışı düzeyinde sembol açtıran ve etkileyen bir cümle idi. Birincisi “beyaz gömlek” , beyazlığından ötürü saflığı ve lekesizliği sembolize etmektedir. Öte yandan, eski çağlardan beri, yönetici olanın, üstün olanın kendine mahsus bir kıyafet detayı olmuştur. Hitit krallarındaki ya firavunlardaki asa ya da Roma’daki erguvan renkli kıyafetler gibi. Bunu Süleyman Demirel o kendine mahsus şapkası ile ya da Bülent Ecevit mavi gömleği ve garip şapkası ile de kullandı. Uzan da kendine beyaz gömleği yakıştırmış olsa gerek. Kefen ise, Türk toplumu gibi dinine düşkün ve ölümsever bir toplumu etkileyen bir sembol. Hele kefensiz gömülenlerin (yani beyaz gömleği ile gömülecekl olanın) şehitlik mertebesi ile ilgisi düşünülürse bu sembolün en kadar kuvvetli olduğu anlaşılır.

Etrafımızda bunun örnekleri çoktur. Özellikle de dini ve geleneksel sembollerin kullanımı yönünde. Ancak, kuşkusuz günümüz insanının en zayıf yönü cinselliktir ve bu da -yüzyıllardan beri olduğu gibi- çok iyi kulanılmaktadır. Burada kullanılanlar, reklamlarda olduğu gibi cinsel temalar değil aslında insanları sürükleyecek sağlıksız cinselliktir.

Bu nasıl oluyor?

Yirminci yüzyılda yapıla araştırmalar, özellikle erkeğin cinsel kimliğini kazanmasında çağdaş toplumun büyük eksiklikleri olduğunu göstermiştir. Özellikle ilkel toplumlarda varolan “erginlenme” mekanizmasının çağdaş toplumlarda olmayışı, daha önce yazdığımız yazılarda belirttiğimiz gibi erkeğin cinsel kimliği ile olan sorularını körüklemekte, toplumsal sorumluluğunu almasında büyük sorun çıkartmaktadır.

İlkel toplumlardaki erginlenme mekanizması aslında erkeğin toplumsal yapıdaki yerini almasını sağlarken, aynı zamanda onu aneninin de etkisinden kurtarmayı amaçlamaktadır (Bunu Sn. Nusret Kaya’nın “rahim” söylemi ile de birleştirebiliriz). Aynı şekilde bu sayıdaki Tarot kartı tanıtımımızdaki “Aşıklar” kartı da bunu belirtmektedir. Bu etki her ne kaynaklı olursa olsun özellikle toplumdaki erkek bireylerin sorunu olmakta ve onların bazı sembollerden etkilenmesini kolaylaştırmaktadır. Bunlardan en önemlisi anneye bağlı sembollerdir. Bunlardan birincisini “ana-vatan” ya da milliyetçilik olarak görebiliriz. Ana-vatan ya da ana-yurt söylemi ikle de dilde ifadesi olan bu sembolik kavramlar aslında çok daha derinlerden etkilemeyi başaran sembollerdir.

İçinde yaşadığımız topluma bakarsak, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını sürdürmesi ve Atatürk ideallerini koruması için sonuna kadar savaşmaya hazırız. Ancak toplumda çok daha farklı bir milliyetçilik anlayışı olduğunu görebilriz. Özellikle tıoplumsal rollerini almakta zorluk çeken gençlerin tutunduğu bu ideoloji, bu tür bir oluşumun ve ruhsal altyapının sonucu olarak saldırganlığı da doğurmakta (Bu konuda bkz. “FROMM Erich, Sevgi ve Şiddetin Kaynağı, Payel Yayınları) hatta mafya oluşumlarını körüklemektedir. Bu sağlıksız duygusal yapı, “ölümüne dostluk”, “kendini feda etmek”, “ ….için kanını akıtmak” gibi söylemlerin avı olmak için ideal olduğundan, bu şekilde kullanılmaya hazır bir kitleye, kadınlık sembolleri ile de ulaşmak kolaydır. Örneğin başörtü ile ilgili bir eylem oldukça yandaş toplamakta aşırı duygusal tepkilerin ortaya çıktığı bir arena olmaktadır. Burada kullanılan “ana” ya da “bacı” sembolleri toplumun bölünmesinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Başörtüsünün “ana” figürü ile birleşmesi ise ilişkilerine annelerini arayan bu erkeklerin, toplumdaki diğer kadınlara fahişe gözüyle bakmasına da neden olmakta ve ayrımcılığı körüklemektedir.

Aynı şekilde, yine Sn. Nusret Kaya’nın belirttiği şekilde, bu sağlıksız yapı, anal döneme dönüşe neden olduğundan yeraltı faaliyetlerini körüklemekte, bu tür toplumlarda bu oluşumların daha rahat gerçekleştirilmesine de olanak sağlamaktadır. (İtalya ve Türkiye örneğinde olduğu gibi) .

Dikkat edin, “Kurtlar Vadisi” en çok izlenen diziler arasına girdi. Bir çok kişi bunu merakatan izlediğini söylese de bu aslında bu anal döneme dönüü sağlayan bir dizi olarak karşımıza çıkıyor. Hatta, bilinçaltının açık olduğu böyle bir anda böyle bir diziyi izleyenlere gizli mesaj vermek daha kolay da oluyor. Bu etkilenmenin en iyi örneği de bu diziden sonra kendini mafya sananların çoğalması. Aynı şekilde bir tür gizliliği savunan “Sihirli Annem” gibi bir dizinin de rating’lerde hep birinci sıraya oturması doğal bir sonuç olarak görülmeli. Eğer bu dizinin yapımcıları ve oyuncuları kötü niyetli olsalardı (şükür çoğunu tanıyorum) çok daha farklı mesaj verme olanağı bulabileceklerdi. Bu tür temalar da topluma sürekli pompalanmakta, hatta daha elit kitlelerin “gizli” derneklere girmelerini de sağlamaktadır. Bu tür komplo teorilerinin de toplumda çoğalması bunun göstergesidir.

Erkeğin bu tür kırılganlığının ortaya çıktığı en önemli yer de erkek erkeğe yapılan etkinlikler ve kuşkusuz futboldur. Geçen gün TV’de bir belgesel vardı. “Müzik Yelpazesi” yerine onu koymuşlardı, adı da “Futbol bahane” idi. Orada taraftarlarla (!) yapılan bir söyleşi vardı. Bazıları çok ilginç ifadelerde bulundu. Bir tanesi “Ne sevgili aşkı ne de aile aşkı , en büyük aşkım Beşiktaş” , bir öteki de “Hayatta herkes beni bıraktı ama Fenerbahçe bırakmadı” dedi. Buna benzer bir çok ifadeler vardı. Özellikle en sağlıklısı olan sevgiliye duyulan aşk yerine böyle bir aşkın gelmesi bu sağlıksızlığın en büyük göstergesi idi. Özellikle ikinci söylemde “hiç kimsenin bırakmaması” direk oğlunu hiç bırakmayan anne ile benzerlik göstermektedir. Bu bağlamda insanların dış dünya ile bağlantısını kesip futbolu yerine koymak (özellikle spor gazetelerinin çokluğu çünkü bunları okuyanların maddi gücü genelde bir başka gazete almalarına da yetemiyor) bu konuda çok iyi bir gösterge.

Gelelim kadınlara …

Toplumda kadınlara yapılan en büyük haksızlık kuşkusuz cinselliğin bastırılmasıdır. Özellikle Ortaçağ batı toplumlarında ve sonrasında da İslam toplumlarında Kadın cinselliğinin din adına bastırılması hem anaerkilliğin yeniden varolmasını engellemiş hem de toplumun çocuk doğuran ve yetiştiren kesiminin kontrol altına alınmasını sağlamıştır. Günümüzde bu uygulama bazı ülkelerde sürse de, “gelişmiş” kabul edilen ülkelerde farklı bir yöne çekilmiştir. Burada amaç kadını değersizleştirmektedir. Batı toplumlarında özellikle Dünya savaşlarından sonra ekonomiye fiilen katılan kadının bu yolda geri dönüşü olmayacağı için, yeni bir planla eskiye dönüş sağlanmıştır.

Kadının toplumda bastırılması aslında onu ikinci sınıf konuma getirilmesi anlamına gelmekteyken, kadının bir meta haline getirilmesi de aynı işlevi görmüştür. (Bu kadının sağlıksız davranışı yine bu sayıdaki “Ezoterik Açıdan Aşk” başlıklı yazımızda incelenmiştir.) Moda, kadın cinselliğine yönelik ürünler, hatta cinselliğinin aşırı bastırılmadan çıkarak çok daha serbest hale getirilmesi aslında kadının değersizlik duygusunu çok daha arttırmıştır. Sağlıksız babaların da kızlarına karşı olan tutumu bu duyguyu güçlendirmiştir.

İşte toplumun geldiği noktada cinselliğe bağlı bu tür zayıflıkların bazı güçler tarafından kullanılması aslına en büyük komplodur. Bu nasıl kullanılır :

Toplumlarda milliyetçilik, anal dönemlerde kalan “gizlilik” duygusu körüklenerek pompalanır. Amerikan sineması bunu çok iyi yapar. Superman ile Clark Kent farklı insanlar olarak gözükse de aynı kişilerdir. Clark Kent bunu çok iyi gizler. Aslında Superman erkeğin işçindeki “omnipotent” kişidir de (impotansa karşı olarak). İşte filmi seyreden bu gizlilik duygusunu yaşarken, sürekli Amerikan milliyetçiliği temaları pompalanır. Bunun örneği çoktur. Amerikan filmlerini bir gözden geçirin. Uzaylılarla gizli görüşmeler, ABD başkanının sembolik konumu vs vs. Kurtlar Vadisi gibi dizilerde toplumun çirkinliklere alışması, bilinçaltından bunları benimsemesi sağlanır. Çünkü sonuçta erkeğin, gizlilik ve güç duygularına, anneden gizli yaptığı eylemlere hitap etmektedir. Semra-Ata olayında olduğu gibi erkeği daha da güçsüz bırakacak söylemler, “anneden gizli bir aşk” –ki bu direk çocukluk dönemine dönüş- teması etrafında iyice pompalanır. Kadın tamamen değersizleştirilerek , yetiştirdiği bireylerinde ruhsal sağlıksızlığı sağlanır.

Magazin programlarında, sevgiliden sevgiliye koşan idol mankenler ve şarkıcılar daha çok gösterilerek, kadının aşka karşı değersizliği çok daha vurgulanır ve özellikle de babasından sevgi göremeyen ve bunu arayan özellikle varoş kızlarının bu sisteme bu şekilde katılması sağlanır. TV’lerde magazin programlarında , “gizli aşklar” teması etrafında yine bu duygu beslenerek, bazı safların daha çok harcama yapmaları sağlanır.
Hepsinden farklı olarak, cinsellik din adına bastırılara, eğer eşcinsellikle patlamazsa, çok daha “yüce” bir kavram etrafında insanların toplaması sağlanır.

Örnekler o kadar çok ki, eğer bu bir komplo ise , buna karşı çıkanların, toplumun tamamen sağlıklı olması için elinden geleni yapması gerek. Bunun da en büyük yolu sağlıklı cinsellikten geçiyor.

Erhan Altunay