Bu bir Müjde Özdemir & Bijen Peker Ersavcı ortak yazımıdır. Yazımda adı geçen Cem ve Barkın da şahısların ayrıca eşleriyle olan ortak yapımıdır.

Eğer sizin de bizim gibi aşırı hareketli, farklı bir algılama kapasitesi olan, kural tanımaz veya zorlayıcı ve  yaptırıma dirençli bir çocuğunuz varsa yalnız değilsiniz. Yalnız bırakılabileceğiniz tek nokta sizi ve çocuğunuzu anlamak yerine izole etmeye çalışan toplum içinde nasıl bir duruş sergilediğiniz.

Bu girişe rağmen ciddi bir yazı okuma hayali olanlar… Üzgünüz… Ciddiyet aşağıdaki e-posta yazışmalarındaki hikaye ve fikirlerin içinde sadece eser miktarda mevcut. Zaten bu yazışmalar da “bir gün yayınlarız” düşüncesiyle yapılmadılar. Bir e-grup ortamında efendi efendi başlayan yazışmalar özelde devam ederek henüz yüzyüze gelinmemiş garip bir dostluğun başlangıcı oldular. Dolayısıyla amacımız öğretici olmak değil, “güleriz ağlanacak halimize” derken, cinnet yerine espri krizleri geçirerek birbirimizi güldürdüğümüz, dertleştiğimiz mesajlarımızı sizinle paylaşmak. Belki orada, ekranın arkasında bizim durumumuzda başka birileri daha vardır…

Müjde & Bijen

Kimden: Müjde / 29 Eylül 2004 – OKULA GİTMEYECEĞİM!

Bu seneki eğlencemiz bu: “Okula gitmeyeceğimmmmm!”.

Oğlum okulun üçüncü haftasında toplam 4 günlük devamla, o gittiği günlerde de defterine tek satır yazı yazmayarak kendi alanında kırılması zor bir rekora doğru koşuyor.

Gittiğimiz pedagoğa  sorunu söylediğimizde cevabı ilginçti: “Bu sene merkezimize neredeyse sadece bu sorunla geldi aileler. Toplu bir protesto eylemi mi bu?”

İşyerinde, okulda, arkadaş çevremde, tüm ailelerden aynı şeyi duyuyorum. Çocuklar okula gitmek veya gitseler bile yazı yazmak istemiyorlar. Pedagog zorlamayın dedi. Obsesif olduğundan okul da değiştirmemiz uygun değil. Süreci izleyeceğiz… İzleyeceğiz de, ne olacak gerçekten, merak ediyorum.

Kimden: Bijen /:  30 Eylül 2004 – ZORLAMA AMA ZORUNDA  

… İşte sihirli sözcük: “zorundasın” Sen bakma pedagoğun zorlamayın dediğine eninde sonunda onun da önereceği bu olacaktır. Zorlamak, zorla sürüklemek değil kastettiğim sakın yanlış anlaşılmasın, “zorunda” olduğunun ifade edilmesi: “Bak, oğlum/kızım, bunu çok hevesle yapmadığını biliyorum ama kendi gelişimin için (burada gülmemeye çalış!!) okula gitmek zorundasın. Konu kapanmıştır.” J

Konu kapanmayacak hemen tabii. Fakat bunun -maalesef- bir zorunluluk olduğunu bilmesini sağlayacaktır. Varsın bundan sonra tartışma konunuz özgürlüğün sınırları olsun; okul teorik de olsa bu sınırın içinde tartışılmaktan çıkmıştır artık; tartışılan artık okul değil, zorunda olduklarımız ve isteğimize bağlı olup da yapmamız ve yapmamamız arasında yarar/zarar dengesi kurmamız gerekenler olmuştur.

Ne taktik ama değil mi? Say ki tuttu. Çünkü içinde bulunduğumuz şartlarda bir “müğebbiye” tutmak ve mesleki eğitimine varıncaya kadar tahsilini bu şekilde gerçekleştirmek biraz lüks kaçacaktır sanırım.

Zaman zaman ben de celallenip “çekip alacağım okul denilen bu değirmenden çocuğumu” diye dellensem de, reel bir çıkış yolunu henüz bulamamış bir vatandaş olarak sana (ve kendime) önerebileceğim yegane rasyonel tavır budur. Bu arada şaka bir yana hayatın içinden ve tabii senden toplayabildiği kadar “bilgiyi” derlemesine izin vermeyi ve hatta teşvik etmeyi ihmal etmemek, sınırsız öğrenme kapasitesine ve yeteneğine doğuştan sahip olan çocukları eğitim sisteminin zararlarından mümkün olduğunca uzak tutmayı sağlayabilecektir.  Mecburen (!)J okula yollayıp onun zararlarından da korumak yine bize düşüyor anlayacağın.

Bu yaman çelişkilerin içinden çıkmayı kolaylaştıracak neşe ve muhabbet ve özellikle de çelik gibi sinirler dilerim hepimize.

Kimden: Müjde / 01 Ekim 2004 – GİDİYOR AMA YAZMIYOR

İnanmayacaksın ama 2 gündür okula gidiyor. Gerçi sıranın altında oturuyor, tek satır yazmıyor ama gidiyor işte.

Neyse, en azından iki gündür okulun kapısından dönmedi, birinin kafasını gözünü yarmadı, ayıp olmasın diye ev ödevlerini not alıyor filan. Ama ne hikmetse bugün o kadar kitabının arasından bir tek Türkçe kitabı kaybolmuştu. Yani yazma ödevinin olduğu kitap. Yok canım… O yüzden kaybolmamıştır o kitap değil miJ)))

Dur ben bir passiflora içeyim.

Kimden: Bijen / 01 Ekim 2004 – KİTABIMI UNUTTUM ÖĞRETMENİM!J

Gitmeye mecbursun dedin değil mi çocuğa? Bak işte gidiyor!

Şu Türkçe kitabının kaybolması (!) meselesi neyi hatırlattı bana bak.. Bizimki de geçen sene hiç aksatmadan sadece o gün verilen ödevlerin kitap ve defterlerini unutuyordu okulda. Kitap unutma işini de arkadaşları ile birlikte akıl (!) etmişler. Düşünsene sınıfın erkek mevcudunun tamamı (kızlardan hiç yok!) bir anda aniden başlayan bir furya halinde sadece ödev verilen kitaplarını sürekli okulda unutup ödev yapamıyor. Ödev nerede? Kitabımı okulda unuttum öğretmenim! Ben de! Ben de! Ben de! Bari diğer kitapları da unutun bunların yanında. Ya da bazı günler atlayın unutmayı da çakılmasın… J Yok! Düzenli ve tutarlı: Hergün! Düzeldiler sonradan tabii mecburen.

Valla sana pedagoğun toplu direniş hakkında söylediği lafta gerçeklik payı olabilir hani, belli mi olur, iletişim uyum ve teşkilatlanma süper bu anlamda aralarında.

Bu arada, Müjde, şu sıranın altında oturma olayı nereden çıktı acaba fikrin var mı? Hay Allah ya, güldüğüme bakma, burası ciddi gibi görünüyor bir yandan da gözüme. Korunma? Savunma? Kabuğuna çekilme? Küsme? Dikkat çekme? Dikkat çekmeme? J Ne acaba? Ve ne yapılabilir? Düşünelim.

Kimden: Müjde 01 Ekim 2004 – YENİ KRİZ ANI

Saat 17.30 kayınvalidemden bir telefon;

-Müjde ben şimdi okuldan geldim

-Eee, ne işiniz var bu saatte evde? (Bugün Cuma… Törenden sonra çıkış saati 17.45, nasıl bu saatte evde olurlar sorusunun yarattığı panik duygusu…)

-Şey Cem sıra arkadaşını yaralamış, çocuğun alnı şişmiş. Baban evde yok, Cem de okula gelmek istemiyor benimle. Ama ben bir gidip o çocuğu sağlık ocağına götürsem diyorum. Cem’i evde yalnız bırakabilir miyim diye soracaktım.

-Bırak… Hayır dur bırakma. Nasıl yani? Niye oradan ayrılmadan götürmediniz, çocuk iyi mi, annesi gelmemiş mi, okul niye götürmemiş sağlık ocağına? Kapat, ben çıkıp işten geliyorum.

17.50 evdeyim. Karşımda korku ve kızgınlığı aynı anda yaşayan bir çocuk. Çocuğu hiç neden yokken sıradan itmiş. Neden diyoruz, anlatmasam kızacaksın, anlatsam anlamayacaksın diyor, sonra ikna oluyor (bu sonra hakikaten bayağı bir sonra yani) ve açıklama geliyor:

“İçimde bu kadar güç varken duramıyorum. Bu gücün bir yere akması gerekiyor, sonra da böyle oluyor işte. Bazen sınıfa girerken rahatken, birden bir öfke gelip beni buluyor ve sonra güce dönüşüyor. (Bu açıklamaları dehşetle dinleyen anne hızla alternatifleri tarar, bir metafizik oyunu oynamaya karar verirler)

Ona karşıma geçmesini söylüyorum. Sakince oturuyoruz ve gözlerimiz kapalı. Oyunun adı karşındakinin öfkesini yatıştırmak. Kendi kendime beni öfkelendirecek şeyler düşünmeye başlıyorum ve birden o da öfkeleniyor, yine aynısı oluyor diyor. Bak seeen, bu çocuk olumsuz düşüncelere hassas. Şimdi düşünceyle kendini ve beni sakinleştirebileceğini söylüyorum ve gerçekten de birkaç dakika sonra ikimizde de öfkeden eser kalmıyor. Sonra tersini deniyoruz, bu defa o öfkelenecek. Bu deneme ilki kadar kolay olmuyor, onun yapay da olsa öfkesini yatıştırmakta zorlanıyorum. Kan ter içinde onu yatıştırmayı başardıktan sonra itiraf ediyor. Yatıştırılmaya direnmiş sıpa.J Neden diyorum, cevap ilginç: “Sınırlarımı ölçtüm”.

Sonuçta üzüldüğünü ve neden böyle davrandığını kendisinin de anlayamadığını itiraf etti. Sanırım benim yeniden çalışmaya başlamama tepki, bilemiyorum. Cem’in diğer vukuatları olmasa bugünkü olay basit bir itişme kakışma olarak kayıtlara geçerdi ama zaten mimli olduğumuzdan pazartesi bizi zor bir gün bekliyor.

Belki bu sene okula ara verir ve seneye başka bir okulda başlarız. Mesela henüz Şırnak, Beytüşşebap gibi yerlerde tanınmıyoruz filan.

Tam bir tevekkül hali içindeyim, her şey olacağına varır, ne olabilir ki? Okul Rehberlik Araştırmaya yazı yazar şikayet eder ve okul değişikliği ister. Rehberlik cevap verir: Psikiyatriye yönlendiriyoruz veya okul değişikliği öneriyoruz der. Biz de zaten uzmana gidiyoruz, okul destek olsun biraz da diye şarlarız. Yine de okulun “hazırlayın bu çocuğun evrakını” lafına karşı hazır olmak ve az mevcutlu bir okul alternatifi bulmak gerekebilir.

Her şeye hazırım. Savaş boyası mı lazım, buluruz. Tırnak mı geçirmek lazım, uzatırız. Hep merak ederdim insanlar nasıl terörist oluyorlar diye. İşte böyle oluyoruz. J

Kimden: Bijen / 04 Ekim 2004  HELAL SANA

Doğru diyorsun, böyle böyle anarşist/terörist oluyoruz. Sana bütün tanıdıklarımın adresini versem bu zıvanadan çıkma halinin durup dururken olmadığını onlara da bi anlatır mısın? Eylemlerimin anlaşılıp kabul görmesini isteyen, suç, hata, bozukluk ya da tuhaflık değil, yüksek vasıflar olarak takdir edilmesini (!!!) bekleyen ben, bunları öbür şekilde adlandırdıkları için en çok eylemi onlarda uygulamak zorunda kalıp enerjimi boşa harcadığım duygusuna kapılıyorum. Nietzsche de böyle mi delirmişti? J

Bir kez daha helal olsun sana… Kullandığın “vitamini” de merak ettim bu arada?

Bana moral verdiğin için sağol. 

Kimden: Müjde / 04 Ekim 2004 İKNA TURLARI

Bugün büyük bir hevesle hazırlandı, okula gitti veeee… Yine kapıdan döndü. L Sebep: Geç kalmış. (Son sınıf içeri girmek üzere, tören bitmiş, ama öğretmen içeri girmemiş henüz.) Diğer veliler vs. kimse ikna edememiş. Neymiş; alay ederlermiş. Hafta sonu ikna turları ve sözler boşa gitti anlayacağın.

Telefonda “Tutamayacağın sözler verme bir daha” dedim.Televizyon seyredemeyeceğini ve okuldaymış gibi ders çalışması gerektiğini söyledim. Buna itiraz yok. İtiraz ikinci noktada geldi: “Tamam, okula gitmiyorsun artık. (Cem Bey’den sevinme ama belli etmemeye çalışma efekti) Ama seneye tekrar ikinci sınıftan başlarsın!”. Bundan hoşlanmadı doğal olarak ve “Nedennn???” diye sordu. “Sence neden?” dedim. Bu sene hiç ikinci sınıf derslerine katılmayan birinin seneye üçüncü sınıfa gitme şansı var mı? Ses yok.

Yarın ve öbür gün babası götürecek okula pedagoğun tavsiyesi ile. Sebep okula gitmezse anne işi bırakır ve onunla okula gelir yolunda beslediği ümidin çekirdek ailenin diğer ferdinin güvenli desteği ile önünün kesilmesi. Eğer bundan da sonuç çıkmazsa, işin bu boyutunda artık cidden okula göndermeme kararı alacağım. Böylece otomatik olarak öğretmen de değişmiş olur. J

Tanıdıklarının adresini ver

1. Tehdit ederim
2. İkna ederim.
C4 İmha ederim.

3 şık var ama üçüncü şık daha bir şık gibi ne dersin? J
Not: Kim kime moral veriyor yaa, şaşkın oldun senn. Ben senden moral alıyorum bi kere.

Kimden Bijen / 04 Ekim 2004  – BİR YIL OKULA ARA MI? SAKINNN!

Şaka bir yana, sırf senin yaşadıklarını öğrenmek bile canımı hayli sıkmış, senin adına üzülmüş, ne olacak bu kızın hali derken moralim iki büklüm vaziyette; senin bunları bizzat yaşarken gösterdiğin direnç, mücadele gücün ve enerjin moralime 200 şınav çektirdi valla. Na boşuna “Cemiko”yu vermediler sana. Birbirinizin hakkından geliyorsunuz işte… J

Bak yalnız ne diyeceğim bu arada, önünde çok fazla seçeneğin yok gibi görünüyor gerçi ama, şu okula bir yıl ara verme işi biraz yaş gibi geliyor bana. Bilmem sen ne dersin? Üç aylık yaz tatili bile gevşeyip yayılmaları için yeter de artar bir süre iken, bir yılın sonunda durum ne olur acep? Ara verilirse, her kafası bozulduğunda, sonunda uzuun bir tatil kazanacağını düşünüp kendini okuldan attırmak için ne mümkünse yapıyor duruma gelebilir. Gerçi şimdi de elinden geleni ardına koymuyor diyeceksin ama, bu bilinçle değil hiç değilse. :))) 

Hani böylesi yeni bir farkındalık (!) hali oluşturmamak daha yararlı olabilir belki, bilmem?

Kimden: Müjde 05 Ekim 2004  –  ALTERNATİF OKUL ARAYIŞLARI

Bugün ve yarın Cem okula baba ile gidecek. Merakla bekliyorum sonucu. Dün pedagog ile konuştum ve aynı senin söylediğini söyledi, yani ara vermeyi aklınızdan geçirmeyin dedi. Kızım sen pedagog olacak kadınsınnn, harcanıyorsun.

Sigara molasında aklıma ne geldi bak: Kitabımı Tarık Akan’a yollayayım diyorum. Oğlumu Bakırköy’deki Taş okula alırlarsa ve atmazlarsa, okulda hademe olarak bile çalışırım. Ciddiyim, gülmeseneeee.

Ya şu Taş okullara taktım. Olay şu:

Tarık Akan idealist biliyorsun.  Uzun zamandır okulla ilgili iyi duyumlar alıyorum ama sonuçta özel okul ve biz bu sene batmış durumdayız.

Peki şöyle birsey yapsam ne olur diyorum: İmzalı kitabımı göndereyim adama, ağlayayım… Kitap satar da para kazanırsam ödemeyen müjde en adidir filan diye. Bu işin maddi kısmı. Manevi kısmı için ise okulda verilen eğitimin detaylarını öğrenmek gerek. Bizimkine dayanacak, bizimkinin dayanacağı okul bulmak zor. Hatta tüh lan. Biz Tarık Akan’la aylarca aynı yüzme kursuna götürdük çocukları. Ben salak, niye sormazsın adama okul hakkında bilgi di mi?

Amma kastırmış velet beni. Okulda bu yaptıklarından sonra büyüyünce düzen değiştirici, iyileştirici bir inat abidesi olmazsa, her şeye boyun eğer ot gibi yaşarsa ben bilirim ona yapacağımı:))))) Şimdi niye katlanıyorum, ilerisi içinnn.

Valla ilaç gibi geliyor yazıların, yalnız değilim, yalnız değilimmmm.

Kimden: Bijen / 05 Ekim 2004  – İLKÖĞRETİM ZORUNLU MU DEĞİL Mİ?

Tarık Akan? Taş Okul? Ne bunlar valla haberim yok.L Ben anladığımı söyleyeyim sen “he! “ de; Tarık Akan Bakırköy’de bir okul açtı ve kader mahkumlarının çocuklarını kitap karşılığı kabul ediyor!?J)) (Kitap yazmalıyım ben de!)

Şu Taş okul hakkında da ne de cahilmişim yahu. Demin biraz araştırma yaptım, Tarık Akan’ın oradan mezun olup sonradan satın aldığı ve 300 kişilik bir okul olduğu dışında pek bir bilgiye rastlamasam da, Tarık’ın çizgisi evet, yetebilir fikir vermeye. Ha bir de, öğretmen ve öğrencileri “seçerek” alıyorlarmış. ?!? Ölçütleri ne acaba? :)))) Senin veledin okula karşı takındığı tutumlar mıdır acaba aradıkları? Ay sinirlerim gülüyor… :))))))

Valla bence dene. Bitir şu kitabını ve aynen dediğin üslupta samimi bir tavırla ikram et! :))) Yanında hediyesi de Cem. :))) Bir şeye inanıyorum, düzgün, akıllı, ahlaklı ve vicdanlı bir insanı etkileyen en önemli şey, karşısındaki insanda okuduğu samimiyet. Valla benim için mesela samimi olsun canımı istesin. (dürüst, akıllı ve vicdan sahibi bir insanım oluyor bu) :)))))) Bu yüzden aynen öyle yap derim. Adamsa anlayacaktır halden. Yok biz uğraşamayız derse de ne yapacaksın zaten okulunu.

Bence sen arayıp direkt Tarık’ı istiyorum de, bir randevu kopar ve koltuğunun altında kitabın, üstünde yeşil parka, ayağında postallar, elinde de kulak nahiyesinden kavranmış Cem’le kalk git… :))) Aha de geleceğin anarşisti, son filmlerinizi seyrederken doğurdum bunu, mayası tutmuş mu bi bakın? :)))))

Aslında bak ne geldi şimdi aklıma, her okula belli bir miktar hiperaktif  ya da zor çocuk (benimkini de sıkıştırayım araya) kontenjanı zorunluluğu getirilse diyorum… Yalan mı? Hem temel eğitimi zorunlu kıl, hem de kapı dışarı et çocukları zora geldin mi… Ne iş yahu. Sonra okutmazsan seni suçlu tayin etsin devlet. Bu okullar kimin? Devletin. Eeee??? Suç işliyor devlet yahu göz göre göre bu konuda da. Hadi Müjde, yürü bi el atalım şu konuya. Söz ondan sonra ben de devlet okuluna yollamazsam keratayı… Hiperaktivite sorununa konferans basmakla çözüm bulunmaz bazılarının kışkırtmaya çalıştığı gibi. işte çözüm! Rant sağlamaz ama… 😉

Kimden: Müjde 05 Ekim 2004 – ÖZEL OKUL DA AYRI DERT

Milli Eğitim nezdinde ne yaparsan gelirim. Ama kusura bakmasınlar eğitim, kurs, seminer filan basamam, ucu nereye varır belirsiz aktivitelere katılamam. Yani RAM’ları bas de basarım. Milli Eğitime git dilekçe ver de veririm. Randevu alalım sistemin abukluğunu anlatalım de yaparım. Belki de ikimizin de ikinci kişi destek ve gazına ihtiyacı vardır. Hatta 3 kişi daha bulursak voltranı filan oluştururuz. Ama gerekirse ben 3 kişilik daha kontenjan doldurabilirim bu hırsla.

Şimdi:

Taş Kolej’ı aradım.

a. Ara dönemde kayıt almıyorlar.

b. Mart ayında gelin mülakat yapalım, 3 sınıf için diyorlar

Pes ediyorum. Şimdilik. Hafta sonu dinleneyim bi şeyler daha düşünürüm sanırım.

Gidip bassam okulu, almazsanız çocuğu keserim, üstüme gaz döküyom bak, filan desem… çok mu arabesk?  Doğrudan Cem’i bahçe kapısına kundaklayıp bıraksam, hem kundak içinden sıyrılana kadar sakin de gözükür gözlerine, bi gaflet içeri alırlar. Aldıktan sonra da ihale onlara kalır. Hatta istiyorlarsa ismini değiştirip okul müdürünün ismini versinler. Hani karakollarda genelde komiserin filan adı verilir ya o hesap. Hiç dert değil, ben bağrıma taş basarım. Yoksa Taş beni basacak baksana. :))))))))))

Özel okullara verilen paraları hesaplayınca aslında şöyle bir manzara çıkıyor. Ben bu parayla oğlana 10 yasına gelince iş kurarım. Zaten ben ticaret yapıcam, para kazanıcam deyip duruyo. Otursun çalışsın ne üstüne istiyorsa. :)))))))) İlkokul mezunu olarak hayata atılsın. Tabii ilk okulu bitirtebilirsek. Güneyde balıkçılık mı demiştin sen telefonda?  Bodrum’a ne dersin? Bi balıkçı teknesi kaç para acaba? şimdiden para biriktirsem mi?

Kimden: Bijen 06 Ekim 2004 – MÜKEMMEL OLMAK İSTEMİYORUM!!!

Off, Barkın okuldan kabahatli geldi eve. İngilizce öğretmeni son kez (!?!?) uyarıp sınıfta yapması gerekenleri buna yazdırıp imzalatıp annene de imzalatıp getir demiş. Dört yıldır değişmeyen olay. Elli bin kere söz verdi ama yok. Derste konuşuyormuş arkadaşlarıyla, disiplini bozuyormuş, parmak kaldırmadan söz alıyormuş falan filan… Bir daha yaparsa derse alınmayacakmış, tek başına boş bir sınıfta test çözecekmiş. Bak sen?

Bu sene okulun sistemi icabı İngilizce kur sınavı yapıldı okulun ilk haftası. Okulun mevcudunun yarısı A kuru (başarılı olanlar) diğer yarısı da B kuru olarak ders göreceklerdi. Bu sisteme de karşı geldim fakat nafile. Çocukların psikolojik olarak olumsuz etkilenmemesi mümkün değil. Sınıf arkadaşlarından ayrılacak, başarısız sınıfa dahil konumuna sokulacak mevcudun yarısı falan. Eğitim işte.

Kur sınavından hiç tahmin etmediğim biçimde benimki bırak A kuruna geçmeyi sınavda 1. olmuş. Fakat şimdi kendi başına ördüğü çorabı görüyor musun? Dersten çıkartılıp tek başına bir odada oturtacak kendini şu disiplinsiz davranışları yüzünden. Yaptırır mıyım okula bunu o ayrı ama ne kadar savunabilirim bu haylazı durum böyleyken o da ayrı… Biraz sıkıştırdım diğer derslerde nasıl durum diye. Fen ve Sosyal bilgiler öğretmenleri de uyarmışlar meğer. Biliyorsun bu sene bu okulun uyguladığı sistem gereği -değiştirememiştim bunu da mücadele verip- her derse ayrı branş öğretmeni giriyor ortaokuldaki gibi…

Her yere yetiş, hep tam ve mükemmel ol… İstemiyorum kardeşim, hata yapmak istiyorum, kusurlu olmak istiyorum tamam mı? Oğlanın öğretmeninin yolladığı kağıda aynen onun istediği şekilde bir kuru imza atmak yerine durumu ele aldığımı, onu (öğretmeni) önemsediğimi hissettirecek biçimde, fakat uyarı olarak da algılayacağı bir farkındalığı, mesela Barkın’ı bundan sonra ön sıraya oturtmasının dikkatini derse yoğunlaştırmasında etkili olabileceği konusunda ne düşündüğünü falan yazmak istemiyorum. Sinirliyim Müjde, aslında benden beklenmeyenleri fazla fazla verip, sonra da niye almadılar bunu diye çileden çıkmak istemiyorum. İmzalayıp geçmek istiyorum önüme konan kağıdı anlatabiliyor muyum? Bu ilgisizlik sonucunda bir sorun çıktığı zaman da; “Neyi eksik yaptım ki, daha ne istiyonuz?” demek istiyorum. Artık akıllanmak istiyorum. Adam olmak istiyorum adam! Adam, erkek! Höyytttt! Ay kendi kendimi güldürmeyi başardım sonunda. J

Kimden: Müjde 06 Ekim 2004 – BİZ BİLE MÜKEMMEL OLMAYABİLİRİZJ

Her derse ayrı branş öğretmeni uygulaması daha iyi değil mi Bijen, hele ki okul öğretmeni ile stress yaşanıyorsa.  Örneğin bizim durumumuzda bu hayat kurtaracak gibi.

Barkın da bence ayrı odada test filan çözmeyecek dert etme. Hiçbir öğretmen en başarılı öğrencisinin vahşi velisini delirtmeyi göze alamaz, almamalı, alıyorsa psikolojik yönden incelenmeli. Çünkü geç kalınırsa inceleme patolojik incelemeye dönüşebilir. :)))))))))
Cem son ders hariç tüm derslere iştirak etmiş dün ama sınıf öğretmeninin derslerinde sıra altındaymış yine. Müzik öğretmeni Cem’den memnun, Cem de onun dersinde inanmayacaksın ama müzik defterine nota bile yazmış. Şarkı sözleri yok ama notalar mevcut. Baba bir de beden eğitimi öğretmeni ile konuşmuş. Öğretmen onu okula kazandırmak için geçen hafta yardımcısı seçmişti ve iyi bir diyalog kurmuşlardı. Sınıfa girmiş ve Cem’e hesap sormuş “neredeydin sen bakiim, geçen gün seni bekledim ” diye şakalaşmışlar. Cem kaç gündür evde basket topuyla sektirme yapıyordu, meğer hoca onu basket takımına alacağını söylemiş. Bizim bücür mükemmeliyetçi de kendi çapında çalışma yapıyormuş evde. J Velhasıl ayrı öğretmenler bizde Cem’i okula bağlayan tek faktör şu anda.

Ya olma mükemmel ya. BİZ bile mükemmel olmayabiliriz bunu biliyor muydun? Yani seninle ben de faniler gibi arada hata yapabiliriz ey Tanrıça Bijen.:))) Kızım kimse bize mükemmel ol demiyor aslında biz mükemmel olmaya çabalıyoruz, milleti alıştırıyoruz sonra da “olmıycam lan mükemmel bugün” deyince tepki veriyorlar. Suç bizdeee.

Kimden: Bijen / 06 Ekim 2004 – TELGRAFIN TELLERİNDE EĞİTİM

😉 Günaydın. Her derse ayrı öğretmen, sınıf öğretmeniyle sorun yaşanıyorsa tabii ki iyi ve hatta hayat  kurtarıcı… Ama bizim sınıf öğretmeni mükemmeldi! Niye yırtındım sanıyorsun geçen yıl sonu 4. sınıf tam branşlaşma için çok erken diye? Tamam öğretmenin özelliklerinden bağımsız olarak da bunu savunurum hâlâ. Ama o, bildiğim, gördüğüm en harika öğretmendi.. Hepsini ayrı ayrı çok iyi tanıyor ve nasıl müdahale etmesi gerektiğini biliyor tatlı sertlikle de dediğini yaptırıyordu. Ve çocuklar tapıyorlardı ona. Bir gün dahi sınıfta sesini yükseltmeden otoriteyi sağlamayı da bildi. Valla ben bile gırtlağım yırtılırcasına bağırıyorum bazen zıvanadan çıkıp. Öyle delirtiyorlar işte biliyorsun en sakin insanı bile. Ki genelde çok yumuşak davranır, kararlı tavrımla ikna ederim, etmeye çalışırım. Bir kez şikayet anlamında konuşmadı kadın benle, sadece desteğimi ve fikrimi almak için sorunları dile getirdi. Hatta bazen bu tavrından cesaret alan ben, bizimkini ona şikayet bile ettim sayılır. O, üzülmeyin hallederiz, Barkın çok akıllı ve duyarlı bir çocuk, bazı zorlu dönemleri olabilir, geçecektir istikrarımızla diye beni rahatlatıyordu. Hüüüü!! Ağlayacağım şimdi.

Şimdiyse tahminen sadece akademik başarıya odaklı bin çeşit öğretmen… Bizimkinin ders başarısına diyecek yok allahtan ama disiplin dedikleri meret sorun çıkarıyor. Sınıfta çıt çıkmasın, dersler yutulsun, öğretmen/okul başarılı olsun! Hiçbir çocuğun kişisel özelliğini henüz tanımıyor ve bunu da dert etmiyorlar galiba. Dersler iç baymayacak şekilde nasıl işlenebilir? Üç yıldır bıktırırcasına tekrar tekrar anlatılan en modern (!) iletişim biçimi telgraf, çocukların dikkatini daha ne kadar konu üstünde tutabilir? Faks daha girmedi okul kitaplarına Müjde. Bunlar doğduklarında bilgisayar vardı. Yani üç yıl boyunca tüneyip durmakta belki zorluk çekiyorlardır telgrafın tellerine. Arada bir uçup tekrar konmaları da yasak: “Kafes orda haa! İşine gelirse.”

Daha okul açılalı üç hafta oldu, “son kez” uyarılıyormuş! Bu ne yahu? İşimiz var. Bakalım bugün neler olacak?

Neyse, bak bu arada bir fıkra düştü posta kutuma, hemmen senle paylaşmalıyım bunu;

Batı ülkelerinden birinde,
matematikten sürekli zayıf notlar alan çocuğu,
ailesi bir faydası olur düşüncesiyle Katolik okuluna gönderir.

Bakarlar ki çocuk hep tam not almakta…
Sebebini çok merak edip sene sonunda çocuğa sorarlar:
“Ne değişti?”

Çocuk cevap verir:
“Okulun ilk gününde artı işaretine çivilenmiş adamı görünce
durumun ciddiyetini anladım.”

Kimden: Müjde 07 Ekim 2004  – TEKRAR TEKRAR TEKRAR

İç baymayacak ders??? Geçen sene öğretmen Türkçe Okuma parçası ödevi verdiğinde şerh düşüyordu “En az on kere okuyacaklar, sonra anlatacaklar” Ben ikinciyi okutmaya çalışırken bile didişiyorduk. Bir gün tepem attı, birinci okumadan sonra tamam anlat bakalım anlatırsan kalan dokuz defayı okumayacaksın” dedim, anlattı

Yine geçen sene birinci dönemde okumayı söktü, tüm harfleri yazıyor ama yazısı düzgün değil ve yavaş yazıyor diye düzgün yazı yazma çalışması yapmaya ikna turlarındayım. İsyan etti sonunda “ Niye düzgün yazı yazmak zorundayım, okuyabiliyorum, harfleri de tanıyorum, sevgilime mektup mu yazacağım, bilgisayar denen bir şey var, yazmam gerekirse de onda yazarım. Klavyedeki tüm harfleri tanımam yeterli ve onlara bastığımda düzgün yazı yazabiliyorum tamam mı!!!” dedi. Böylece bana tur bindirirken bu benim havlu attığım an da oldu, ama son nefesimi vermeden “Ama oğlum sınavlarda yazı yazman gerekiyor, bilgisayarın olmadığı ortamlarda kalem ve kağıt kullanma zorunluluğu hala mevcut” diyebildim, sonrasını hatırlamıyorum.

Hayat Bilgisi kitapları bu çocukların yaşadığı hayata ait bilgi vermekten aciz, örneğin telgraf ve mektup pulu artık bu kitabın değil olsa olsa tarih kitabının konusu olarak işlenebilirJ)

Önümüzdeki ay Bodrum’a kaçış planları, bize özel sevinçler, çıldırtan uzman diyalogları, mükemmeliyetçilik, askeri darbe etkisi, çocukluğuna dönüyorum vs konuları var. Başka şeyler de olabilir, her an her şey değişebilir aslında. Gelecek aya bir bakmışsınız Milli Eğitim, sistemi değiştirmiş ve hiç sorun kalmamış. Aileler daha bir bilinçlenmiş, uzmanlar dar kalıplardan etiketleme telaşı yerine sizi anlamaya çalışır olmuş. Öğretmenler çocuklara “yapılacak iş” yerine “onların geleceği benim tutumuma bağlı” düşüncesiyle ve bizim çocukluğumuzdaki gibi daha bir sevgiyle yaklaşmaya başlamışlar… Olamaz mı?

İki dakika hayal kurmaya da izin yok sayenizde.

Devam edecek. (Bu hikaye burada bitmez yani.)

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.