Süperman olmaya çalışıyorum tüm gücümle. Kanımın son damlasına kadar. Hatta Süperman bile benim kadar SüperMan’midir bilinmez. Çünkü ben, onun doğuştan gelen yeteneklerine sahip olmadan tahtına göz dikenlerdenim; diğer tüm çalışan anneler gibi.

Bu konu çok yazıldı çizildi belki. Ama şu anda başka bir şey hakkında yazmamın imkanı yok. Aslında matematiksel olarak hesaplandığında, bu satırları yazıyor olmam bile imkansız. Öyle bir zaman dilimini dişimle tırnağımla yoktan var ediyorum.

Çalışan bir anneyim. Hafta içleri 08:30-18:30 arası, cumartesi günleri ise bir kaç saatliğine ofisteyim. Sayılarla uğraşıyor olmam sebebi ile işim dikkat gerektiriyor. Öyle uykusuzluğu, yorgunluğu kaldırmıyor. Özel bir şirketteyim, salla başını al maaşını olmuyor. Bu iş kısmının çok kısa bir özeti. Gelelim “Diğer” kısımlara. İki harika çocuğum var. İkisi de benden ilgi bekleyen, onlarla oyun oynamamı, yedirmemi, içirmemi, yıkamamı, kitap okumamı, gezmeye götürmemi, beraber televizyon seyretmemi, dansetmemi, kısacası bütün vaktimi onlarla geçirmemi isteyen iki küçük ve harika velet. Dünyada başıma gelen en iyi şey onlar. “Diğer” kısımlar kısmı henüz bitmedi, hatta daha yeni başladım. 1996 senesinde tanıştığım Reiki o gün bu gün hayatımın bir parçası. 2001 yılında Hocalığı aldığımdan beri eğitimler veriyorum. Reiki yapmayı , paylaşmayı, öğretmeyi çok seviyorum ve onsuz bir yaşam düşünemiyorum. Yazmayı çok seviyorum. Günlüğüme yazıyorum. Hikayeler yazıyorum. Derki’de yazıyorum. Bir gün basılı kitapları olan bir yazar olmayı istiyorum. Sporun faydasına inanıyorum. O yüzden hava durumuna aldırmaksızın işe her gün yürüyerek gidip geliyorum. Yani toplamda günde 1 saat yürümüş oluyorum. Kitap okumak bir diğer vazgeçilmezim. Günde 5 sayfa olsun kitap okumaya çalışıyorum. Bu durumda kitapların bitmesi biraz zaman alıyor ama olsun, ben gene de kütüphanemi kitaplarla doldurmaya devam ediyorum. Ailemi çok seviyorum ve onlarla elimden geldiğince vakit geçirmeye çalışıyorum. Annem ve babamla, ablalarımla, yeğenlerimle paylaşımlarım hiç azalmasın istiyorum. Tabii aynı şekilde sevdiğim ve görüşmek istediğim bir dolu arkadaşım ve diğer akrabalarım var.Onları da ihmal etmiyorum. Eee haliyle ne kadar yardımcım olsa da ev işlerinin ve alışverişin ucundan tutuyorum. Bir bayan olarak saçıma başıma özen gösteriyorum. Tiyatroya , operaya,sergilere gitmeye bayılırım. Ayda iki kez bile olsa içlerinden seçim yapıp gidiyorum.Evliyim bir esim var. Onunla birlikte güzel vakit geçirmeyi istememiz en doğal hakkımız. Bunu da yapmaya çalışıyorum.Fiziksel olarak koyduğum efor dışında tüm bunları yapabilmek için bir de düşünsel efor koyuyorum. Tüm organizasyon yeteneğimi sonuna kadar kullanmam gerekiyor. Bir gün toplamda 24 saat. Birde bunun uykuyla geçirdiğim 6-7 saati var. Geriye kalıyor 18-19 saat. Şimdi siz düşünün bakalım bunların hepsi birden nasıl sığıyor benim hayatıma?

“Kadın olmak zor işte” noktasına getirmek istemiyorum konuyu. Çünkü bir şeyden zor diye şikayet etmem için karşılığında ondan aldigim getirinin yeterli olmaması lazım. Hatta o şey ne ise, bana zorla yaptırılıyor olması lazım. Yukarıdaki listeye baktığım zaman bunların içerisinde bana zorla yaptırılan hiç bir şey yok. Ayrıca birer birer hepsini yaparken aldığım tatmin tüm koşturmacalara değiyor. Anlatmak istediğim bu değil. Daha önce başka bir yazımda yazmıştım. Kendimi bildim bileli hiç bir zaman evlenmek, güzel bir gelinlik giymek, düğün töreni yapmak, çoluk çocuğa karışmak gibi hayallerim olmadı. İnsanın ilerleyen yaşı değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Hayallerim, isteklerim değişti. Hobilerim bir azaldı bir arttı. Kendi isteğimle evlenip kendi isteğimle çocuk yaptım.Hatta çocuğumun olmasını o kadar çok sevdim ki dayanamadım bir tane daha yaptım. Bana bütün bunları, şu anda sahip olduğum hayatın temposunu ve koşturmacasını çok değil 10 sene önce söyleselerdi büyük bir olasılıkla “hadi canım, yok artık” derdim. “Delimiyim kendimi niye bu kadar zora sokayım, hiç dayanamam ben bu kadar çok koşturmaya ” der kestirir atardım. Ama insan düşündüğünden daha güçlü, dayanıklı ve yaratıcı bir varlık. Hele bir de mini minnacık bebeğinizi kucağınıza aldığınız zaman hem onun hayatını hem kendi hayatınızı daha yaşanabilir kılmak için yapmayacağınız kalmıyor. Daha neler anlatıyor bu küçüçük insan yavrusu size; yaşınızı, bir anda 30,33,35 vs..olduğunuzu, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Yaş 35 Yolun Yarısı” şiirini, yapmak istediklerinizin ne kadarını yapıp ne kadarını yapmadığınızı, tembelliğinizi, çalışkanlığınızı ve en önemlisi hayatın ne kadar hızlı geçtiğini. Bebeklerimi emzirirken geçirdiğim her dakika hem onlarla yakınlaşmak hem de hayatımı daha nasıl yaratıcı ve verimli geçirebileceğimi düşünmek için harcadığım mükemmel fırsatlardı. Doğum ve bebeklerim bana bu sorgulamayı yaşattılar. Ya hayatın son damlasına kadar karışıp elinden ne geliyorsa, ne yapmak istiyorsan en iyisini yapıcaksın ya da yaratıcılığını ve dayanıklılığını hiç test etmeden arkana yaslanıp, elindekiyle yetinip bahaneler üretmeye devam ederek yaşlanıcaksın. Memur ve memur olmayan zihniyetin farkı budur işte. Çocuklarımın yaşamdan zevk almalarını, dünyayı her istediklerini gerçekleştirebilecekleri bir oyun bahçesi olarak görmelerini ve bunu yapabilecek gücün içlerinde olduğunu anlamalarını istiyorum. Söylediklerim ve yaptıklarım uyum içinde olsun istiyorum Eğer bunu ben anlamamışsam, ben kendi gücümü ve yaratıcılığımı kullanmıyorsam bunu çocuklarıma nasıl anlatabilirim?

Zamansızlık ve yorgunluk her zaman en büyük bahanemiz. Eğer bunlar ortadan kalkarsa başka bahaneler bulacağımızdan eminim. Otomatik pilota takılmış vaziyette yaşıyoruz. Otomatik pilot bizi yeniliklere açık olmamızdan, yaratıcılığımızı kullanma olasılığımızdan, gerçek potansiyelimizi idrak edebilme gucumuzden koruyor. Çok şanslıyım ki çocuk sahibi olmak beni otomatik pilotun kontrolünden çıkardı. O yüzden vakitsizlikten hiç şikayet etmiyorum. Yorgunluktan sızlanmayı bırakarak gereken zamanı yoktan var edebiliyorum ve her seferinde elde ettiğim sonuca bakıp şaşırıyorum. Zamanın baskısı, aslında bizim onu ne sıklıkla bir bahane aracı olarak kullandığımıza göre değişen bir kavram, bunu her geçen gün daha iyi görüyorum.

Kimbilir, belki de bizim kendimizden yarattığımız Süperman’lerle yarışamayacağını anlayan Süperman tahtını çoktan bizlere bırakıp kaçtı bile. Eğer öyleyse kendisini ancak yaşamımızı renklendiren bir hayal kahramanı olarak özleyeceğim. Ben ve çevremdeki diğer “süper Süperman anneler” potansiyelimizin elimizden geldiğince fazlasını ortaya koyarak onun yokluğunu aratmayacağız nasıl olsa…..:)))

Berna Köker