Yirmili yaşlarımın sonlarında özel İngilizce ders verdiğim bir öğrencim vardı. Ona ailemle yaşadığım evde ders veriyordum. Ergenlik çağındaydı ve yakınlardaki bir okula devam ediyordu.

Bir gün derse gerçekten geç kaldı ve o zamanlar cep telefonları yaygın olmadığı için onu arayıp nerede olduğunu sorma şansım yoktu.

Bir saat geçince ben de evden çıkmaya karar verdim ama tam kapıdan çıkarken bir gözü morarmış, üniforması dağılmış halde onu karşımda buldum.

Onu o halde gördüğüme çok şaşırmıştım ve neler olduğu konusunda doğal olarak endişelenmiştim. Sorduğumda cevabını kolayca tahmin edersiniz; özellikle de buradaki konumuzdan dolayı. Ancak durum ciddiydi ve gerçek bir suç sayılırdı.

Öğrencimin okulunun bulunduğu mahalleden birkaç çocuk parasını almak için onu dövmüşlerdi. Çocuklar 17 yaşlarında, öğrencimse 13 yaşındaydı. Varlıklı bir aileden gelmiyordu ve annesi İngilizce dersi için benden yardım istemişti, çünkü bir kez daha başarısız olursa İngilizce dersi müfredatta ağırlıklı olduğu için okuldan atılma riski vardı (turizm otelcilik lisesi olduğu için İngilizce zorunluydu).

Annesi bana bir şekilde kendisi ulaşmıştı ve özel ders fikri onundu; çocuğun babasının haberi yoktu. (Bu detaya dikkat edin, çünkü önemli ve okumaya devam ederseniz anlayacaksınız.)

Öğrencim bana olanları anlattığında parasını geri almak için çocuklara karşı yardımımı filan istemedi; sadece o günkü dersin parasını ödeyemeyeceğini söyledi ve muhtemelen çok kızacağını düşündüğü annesine durumu benim açıklamamı istedi.

Daha “sinsice” planlar peşinde olduğunu, annesinden aldığı ders ücretini başka bir şey için kendine sakladığını düşünebilirdim fakat öyle bir çocuk değildi ve morarmış gözü yeterli kanıttı zaten. Dolayısıyla bana o çocukları göstermesini istedim ve bunu yaptı.

Buradan sonra olanları detaylıca anlatacağım, çünkü konu kabadayı çocukların tavırlarına ve psikolojilerine geldiğinde bunların hepsi çok önemli.

Beni saldırıya uğradığı sokağa götürdüğünde çocuklar hâlâ oradaydı. Üzerlerinde okul üniformaları ve yanlarında çantalarıyla üç çocuk. Aslında trajikomik bir sahneydi. Sokak serseriliğine soyunan üç lise öğrencisi. Liderlerinin kim olduğunu anlamak için onları bir süre uzaktan izledim ve kim olduğunu anlayınca öğrencime orada beklemesini söyleyerek doğruca yanlarına yürüdüm.

Burada belirtmem gereken iki şey var: Birincisi, öğrencimle birlikte evden çıkmadan önce giysilerimi değiştirmiş, kot pantolon, çizme ve deri mont giymiştim. Onlara kravatlı ceketli gidersem bana güler, bir şekilde benden kurtulmaya çalışırlardı ama görünüşüm ve tavırlarım düşünülünce, hikâye tamamen değişiyordu. Bir sokak çetesi gibi davranmaya çalışıyorlardı ve ben de gerçek bir sokak serserisi, bir “sert çocuk” görüntüsüyle karşılarındaydım. Ve ikincisi, ben bu çocukları doğru yola çekmek için değil, öğrencimin parasını geri almak için oradaydım; benim sorumluluğum öncelikle kendi öğrencimdi.

Bu sokakları seven çocuklarla ilgili ilk şey – özellikle de kendilerini sokakların hakimi sanıyorlarsa – kurallara saygı duyarak davranmaktır ki bu da güç ve özgüven anlamına gelir; demek istediğimi anladınız, değil mi? Onları kendi silahlarıyla vuracaktım.

Çocuk gerçekten 17-18 yaşlarındaydı ve kendi zihninde dünyanın kralıydı. (Hayır, bu sadece bir görüntüydü, çünkü çoğunlukla – hatta neredeyse hiç istisnasız – bu çocukların özgüveni aslında yerlerde gezer ve saldırgan olmalarının nedeni de budur.)

Ona yaklaştım ve abartılı bir tavırla arkamda, sokağın girişinde bekleyen öğrencimi başımla işaret ettim. Sonra hiç konuşmadan avucumu açtım ve yine hızlı bir baş hareketiyle parayı geri vermesini işaret ettim.

“Sen kimsin be, ağabeyi misin?” diye çıkıştı hemen ama gözle görünür bir şekilde sarardığının farkındaydım. Yine de diğerlerinin önünde yiğitliği elden bırakmamaya çalışıyordu.

“Hayır,” dedim. “Sadece parasını neden aldığınızı merak ediyorum.”

“Sana ne ulan, s…r git!” diye karşılık verdi.

Soğuk bir tavırla gözlerinin içine bakmaya devam ederken hiç ses çıkarmadım. Parayı geri almadan gitmeyeceğimi anlamasını bekliyordum.

O anda yaşça daha büyük olmama rağmen sanırım aslında ondan bir hayli ufak tefek olduğumu ilk kez fark etti ve dibime kadar sokulup bana tepeden baktı. “Parasını aldım, çünkü yapabilirim,” dedi. “Geri vermezsem ne yaparsın?”

Aslında komikti, çünkü bütün bu sözleri söylerken zor yutkunuyor ve hâlâ onunla olup olmadıklarını kontrol etmek ister gibi arkadaşlarına bakıyordu. Gerçekte altına etmek üzereydi ve içten içe gayet eğlenirken ona güzel bir ders veriyordum.

“O halde sen de paranı bana vereceksin, çünkü senin ona yaptıklarını ben de sana yapabilirim,” dedim, diğerlerine de bir bakış atarak. “Üçünüze de.”

Eh, gerisini anlatmaya gerek yok sanırım, çünkü sonrasında aşağı yukarı olanları kolayca tahmin edebilirsiniz. Bütün paralarını aldım, öğrencime yaklaşmasını işaret ettim, onlara ne kadar verdiğini sordum, o kısmını aldım ve geri kalanını da sözde “çete üyeleri”nin toplaması için yere attım.

Diğer yandan, ben bu çocuklarla nasıl başa çıkacağımı nasıl biliyordum? Şey, biliyordum, çünkü bir zamanlar ben de onlar gibiydim. Zira kabadayı çocukların kurbanı olduğunuzda, özellikle de benim gibi ergenlik çağında gittiği her yerde öylelerini sürekli üzerine çeken biriyseniz, iki seçeneğiniz olur: Ya kurban olur ve hayatınızın geri kalanı boyunca yara izlerinizi taşırsınız ya da hayatta kalmak için onlardan birine dönüşür ve yine hayatınızın geri kalanı boyunca yara izlerinizi taşırsınız.

Ne var ki ben üçüncü seçeneği bulan şanslılardandım, çünkü iyileşerek başkalarına yardım edebilecek ve deneyimlerimi paylaşabilecek bir noktaya geldim…


Neden Küçük Kabadayıların Hedefi Oluruz?

Basitçe… çünkü onları çekeriz… çünkü aslında biz de onlardan biriyizdir.

Önce şu prensibi anlamalısınız: Nefret nefrettir.

Değişen şey, onu nasıl ifade ettiğinizdir.

Ya dışarı akıtır ve saldırgan birine dönüşürsünüz ya da nefretinizi yutar ve zayıf, ezik bir kurbana dönüşürsünüz.

Ancak ikisinde de kesinlikle nefret vardır.

Şimdi öğrencimin babasını size hatırlatmak istiyorum.

Öğrencimin “küçük kabadayı” kültürünün kaynağı babasıydı, çünkü çocuğun hayatında bir canavar figürü olan oydu. Peki, öğrencim ne şekilde kabadayıydı? Şey, duygusal açıdan. Başkalarını – özellikle de saldırgan olanları – kendi zayıflıklarına tepki vermek üzere kışkırtıyordu. Çünkü inanın bana, en küçük bir tepki veya dirençle, saldırgan küçük kabadayıları çoğu zaman çabucak uzaklaştırabilirsiniz.

Bütün bu çocukların ortak noktası şu ki hepsinin duygusal yaraları vardır. Aslında çoğu son derece duygusal çocuklardır fakat bu duygusallıklarını ve öfkelerini ifade etme şekilleri farklıdır. Ya kabadayı olurlar ya da kurban.

Yukarıda sözünü ettiğim “çete üyelerini” bilmem ama muhtemelen onların da hayatta kendilerini korumak için “sert çocuklar” olmaya zorlayan babaları olabilir. Açıkçası, o şekilde davranıyorlarsa, muhtemelen babalarının da kendi sorunları olmuştur.

Diğer yandan, benim öğrencimin babası ona zayıf, sessiz, ezik olmayı ve şiddet veya fiziksel tehdit karşısında itaat etmeyi öğretiyordu. Bunu biliyorum, çünkü adamla tanıştım. Daha ilk andan itibaren nasıl bir tip olduğu belliydi. Muhtemelen oğluna sürekli bağırıp çağırıyor, sık sık dövüyor ve açıkça aşağılıyor olmalıydı.

Böyle babalarla ilgili anlaşılması gereken şu ki onlar da kendi geçmişlerinde yaşarlar ve bilinçaltında, oğulları aracılığıyla – onları saldırgan olmaya zorlayarak ya da sessiz kuzulara dönüştürerek – intikam almaya çalışırlar.

Eh, kızların aynı şeyi yapmadığını sanmayın. Elbette ki onların tepkileri pek erkek çocuklar gibi değil ve pek sık şiddete veya fiziksel yöntemlere başvurmazlar ama bazen duygusal ve sözel olarak daha bile acımasız olabilirler.

Konu küçük kabadayılara geldiğinde çok fazla detay ve çeşitlemeler olabilir ama kesin olan şu ki hepsi anlayışa, şefkate, teşvike ve rehberliğe ihtiyaç duyan çocuklar. Bazı istisnalar dışında aslında kötü filan değiller; sadece… hayata ve başkalarının duygularına karşı cahiller.

Küçük kabadayıların bir kurbanı ve sonrasında kendim bir küçük kabadayı olarak, bu konuyla ilgili çok hassasımdır ve kendi oğlumun duygusal zekasıyla empati becerisi açısından çok titiz davranmaya çalışıyorum. Sonuçta bizler onların rehberiyiz, onlara iyi rol modelleri olmalıyız ve daima onlara yol göstermeliyiz.


Küçük Kabadayılara Karşı Alabileceğiniz 8 Önlem

Kabadayılık tavırlarının en derin ve en büyük yara izlerinin küçük kabadayıların kendilerinde kaldığını ve bunu hayatları boyunca taşıdıklarını biliyor muydunuz?

Empati kavramını anlayacak kadar büyüyüp olgunlaştıklarında, geçmişte başkalarına yaptıklarından dolayı utanç duyarlar.

Bu özgüvenlerine ve özdeğer duygularına zarar verir; kendilerini çirkin ve değersiz görürler. Nasıl düzeleceklerini bilemediklerinden, oldukları gibi devam ederler, çünkü başka nasıl davranacaklarını bilmezler ve giderek artan bir öfkeyle yaşarlar ki bu öfke de doğal olarak acı ve dışlanmışlık duygusu getirir. Aslında içten içe ödleri patlar.

Bu sorunun en güçlü çözümü, okul yıllarındaki eğitimdir: Hem küçük kabadayılar hem de kurbanları için.

Kendi deneyimlerimle ve bir kişisel gelişimci, bir sanatçı olarak birleştirdiğim en yaygın uygulamalarla, işte size “küçük kabadayı” akımını engellemenize yardımcı olabilecek 8 önlem:

  1. Kabadayı/kurban ilişkilerinde ortaya çıkan incitici eylemlere karşı aldırmazlık ya da hoşgörü sergilemek yerine, yaptırımlar uygulayan bir denk ortamı yaratın.
  2. Kabadayı/kurban ilişkisini sürdüren birçok etken bulunduğu gerçeğini göz önüne alarak, en başarılı müdahalelerin bireysel, ikili, karşılıklı, sınıfsal, okulsal ve ailesel ortamlarda hep birlikte akması gerektiğini unutmayın.
  3. Farkındalık ve bilgi seviyesini artırmak için tam bir personel toplantısı düzenleyin. Diğer okulların bu konuya nasıl yaklaştığına bakın. Kendi okulunuzdaki uygulamaları, programları veya inisiyatifleri ve kanunları araştırın.
  4. Okulunuzda kabadayı hareketlerine karşı bir kültür geliştirin. Öğretmenler, öğrenciler, ebeveynler ve okul personeli arasındaki danışmanlıklar önemlidir. Müfredat çalışmaları ve mevcut politikalarla planlarınızı destekleyin. Teneffüs ve oyun alanı şartlarını geliştirin. Denk destek programları planlayabilirsiniz. Öğle yemeği, teneffüs, beden eğitimi vs. gibi önemli zamanlarda yetişkin gözetimini artırın. Ancak, mümkün olduğunca, çocukları kendileri ve başkaları arasındaki sınırları keşfetmeleri için kendi hallerine bırakır gibi davranın.
  5. Öğrencilere ve yetişkinlere kısa bir anket uygulayın. Okulunuzdaki kabadayı/kurban sorunlarının doğasını ve yaygınlığını değerlendirin. Sorunun boyutlarıyla ilgili farkındalık yaratın. Personel toplantılarında, çocuklarla ve ebeveynleriyle konuyu tartışın.
  6. Ebeveynlerin çocuklarının davranışlarıyla ilgili farkındalıklarını artırın. Ebeveyn-öğretmen toplantıları, ebeveyn broşürleri ve toplantıları, bu konuda en iyi ve en etkili araçlar olabilir.
  7. Bütün çocuklar arasında empati gelişimini artırmak, kabadayı tipler için öfke yönetimi becerilerini geliştirmek, etkili çatışma çözümü gelişimi ve kurbanlar için kendini hissettirme eğitimi için olası sosyal beceri eğitim programlarını araştırın.


Sert Çocuklar Her Zaman Küçük Kabadayılar Değildir

Sürekli asık yüzle dolaşan ve birkaç seçme arkadaş dışında kimseyle konuşmayan bir sert çocuk olarak tanınırdım.

Bazı yaşıtlarım durumumu o kadar abartırdı ki beni bir haydut gibi görürdü.

Belki de o kadar haksız sayılmazlardı, çünkü bilinçli olarak bir korku aurası yaratırdım.

Bunu yapma nedenim gayet basitti: Yıllar boyunca bana sadece iki seçeneğim olduğunu gösteren küçük kabadayılar tarafından itilip kakılmış, alay konusu edilmiş ve dövülmüştüm; dolayısıyla ya kurban olarak kalacak ya da beni rahat bırakmaları gerektiğini anlamaları için suratlarını yere çarpacaktım. Ve ben ikincisini seçmiştim.

Yirmili yaşlarımın başlarında modern çağda yaşayan bir Barbar Conan gibiydim.

Mezun olduğum MSÜ’nün arka tarafının rıhtım olduğunu birçok kişi bilir ama insanların sık sık orada balık avladığını sadece biz öğrenciler biliriz.

Ne var ki bazen kırılmış veya misinası kopmuş olta iğneleri ortalıkta kalırdı ve kediler ya da kedi yavruları yaralanabilirdi.

Bir defasında öyle bir olta iğnesiyle yaralanmış küçük bir kedi yavrusu buldum. Zavallı küçükhanımın yanağına saplanıp diğer tarafından çıkmıştı ve oradan alınabilmesi için küçük bir cerrahî müdahale gerekiyordu. Bu yüzden ben de kediyi alarak akademinin revirine götürmeye karar verdim.

Kantinden geçerken kızın biri çığlık attı ve kavgacı bir tavırla üzerime geldi. Hayatım boyunca hiçbir kadına el kaldırmadım ki bu benim için onur meselesidir. Bu yüzden ona da vuracak filan değildim ama elbette ki önyargısı yüzünden kendisi bunu bilmiyordu.

Bana “canavar” diyerek kedi yavrusuna ne yapacağımı sordu. Açıkçası çok gücenmiştim ve ona kediyi revire götürmekte olduğumu söylemedim; onun yerine, küçük bebeği kızartıp afiyetle yiyeceğimi söyledim. (Düşünsenize, hayvanları çok severim ve kediler benim için özel hayvanlardır!)

Bunu yaptım, çünkü kabadayılara karşı savunmam olduğu için “canavar” auramı korumak istiyordum.

Kızın inanıp inanmaması umurumda değil. Yanından geçerek yürüyüp gittim ve kediyi revire götürdüm. Okul doktorunun yardımıyla onu kurtarmak kolaydı.

Doktor beni kırmayarak, lokal anesteziyle zavallıyı acısından çabucak kurtardı ve ofisinden çıkmamdan hemen önce, küçük kedicik için hâlâ umut olduğunu söyledi… benim için de.

Kesinlikle haklıydı, çünkü ben kabadayı filan değildim; bir sert çocuktum. Bu ikisi arasında bir fark vardır.

Şiddet ve aksiyon filmlerinin çocukları olumsuz yönde etkilediğini sık sık duyarsınız. Kendi deneyimlerimden, durumun hiç de öyle OLMADIĞINI biliyorum.

Öncelikle, çocukların özellikle ergenlik çağında çizgiroman okuması gerektiğine kesinlikle inanıyorum. Endişelenmeyin, bu onları değiştirmez, sadece biraz daha kendileri olmalarına yardım eder.

Size bana çıkış yolunu gösterenlerin iki çizgiroman kahramanı olduğunu hatırlatmalıyım: Biri Örümcek Adam, diğeri de Barbar Conan.

Örümcek Adam veya Peter Parker, bana bir kahraman olmanın güçle değil, cömertlik, cesaret, hoşgörü ve saygı gibi özelliklere sahip olmakla ilgili olduğunu öğretmişti.

Conan ise ne olursa olsun vazgeçmemenin, gücünüzü geliştirmenin ve – evet – bir hayalperest olup büyük şeyler hedeflemenin önemini öğretmişti.

Hayır, macera veya şiddet filmleri abartıya kaçmadığı sürece çocuklarınızı olumsuz etkilemez; tabii mesajlarıyla ilgili dikkatli olduğunuz sürece. Açıkçası, şiddetin olumsuzluğunu gösteren bu filmlerden çok, şiddet normal ve zararsızmış gibi gösteren çizgifilmler daha ciddi sorunlar doğurabilir. Sonuçta çizgiroman kahramanlarının en iyi insanî özellikleri vurguladığını, hiçbir çizgiroman okurunun inkâr edebileceğini sanmıyorum; hatta Conan gibi “barbar” olanların bile.

Diğer yandan, en büyük tehdit şiddet değil, önyargı ve ona dayandırılan imajlardır.

Akademideki yıllarım boyunca kabadayı biri gibi tanındım ve açıkçası yakın zamanda hâlâ öyle hatırlandığımı fark ettim. Aslında kısa bir süre için belki de öyleydim ama sonraları sadece bir sert çocuktum.

Öncelikle, kimseye sataştığım, kimseyi itip kaktığım yoktu, çünkü başkalarından istediğim bir şey yoktu. Sadece beni rahat bırakmalarını istiyordum ve bir daha küçük kabadayıların elinde kurban olmak istemediğimden dolayı, kendimi zihinsel, fiziksel ve psikolojik güçlendirmek istediğim için vücut geliştirmeyle, dövüş sanatlarıyla uğraşıyor, kişisel gelişimle ilgileniyor ve klasik edebiyat okuyordum. (Eh, başka nedenlerim de vardı ama eğer ilgilenirseniz onları daha detaylı olarak Komplekssiz Yaşam adlı kitabımda okuyabilirsiniz.)

Davranışım bir modern çağ barbarı gibi bir imaj yaratmıştı ki istediğim de tam olarak buydu zaten. Neden mi? Çünkü insanlar bilmedikleri şeyden korkar ve çoğunlukla yaklaşmazlar.

Yıllar sonra normal ve uygar dünyaya geri döndüğümde, bir kitap çevirmeni olarak kariyerime başlamadan önce bir İngilizce kursunda öğretmenlik yapıyordum. Bana geçmişimi hatırlatan bir ergen öğrencim vardı. Sınıf arkadaşlarının gözünde sorunlu, kaba saba bir çocuktu ama aslında son derece duyarlıydı ve bunu sert bir maskenin arkasında gizliyordu.

Ben de onu kolayca sorunlu bir çocuk olarak tanımlayabilirdim ama onu anlıyordum, çünkü onun geçtiği yerden geçmiştim.

Hem küçük kabadayılar hem de kurbanları için… Asıl anahtar biraz anlayış, şefkat, teşvik ve rehberliktir.

Daha önce söylediğim gibi, bazı istisnalar olsa da aslında kötü çocuklar değildirler; sadece hayatla ve başkalarının duygularıyla ilgili cahildirler.

Onlara iyi rehberlik etmemiz gerekir ve bunu yapamazsak, onları kendi karanlıklarında ve nefretlerinde yalnız bırakırsak, dönüştükleri kişilik için onları suçlamak işin kolayına kaçmak olur.

Selim Yeniçeri