Benim iki oğlum var. Bu yazının amacı henüz 2.5 senelik “annelik” hayatımda erkek çocuk yetiştirmekle ilgili edindiğim deneyimleri paylaşmak.

İlk oğluma hamile kaldığımda 5.ayımı doldurup cinsiyetini öğrenmeyi sabırsızlıkla beklemiştim. Erkek veya kız olduğunda daha fazla sevineceğimden değil, çocuksu gelebilir ama, karnımda taşıdığım bebeğimle içimden konuşurken nasıl bir şey olduğunu daha net hayal edebilmem için. Nihayet zamanı gelip cinsiyetini öğrendiğimdeyse çok mutlu oldum. Çünkü bizim aile kız çocuklarıyla doludur. Biz 3 kız kardeşiz. Ablalarımın birer kızı var. Yani erkek çocuk sadece benim için değil tüm aile için büyük bir değişiklik olmuştu.

Karnım büyüyüp tanıdık tanımadık herkes cinsiyetini sormaya başladığında aldığım tepkilerin benzerliği beni hayrete düşürdü. İlk hamileliğim Amerika’da ikincisi Türkiye’de geçtiği için gelen tepkiler kendi içinde benzerlik göstermekle birlikte iki ülkeye göre çok farklıydı. Türkiye’de daha çok üç tür tepki aldım:

Erkek evlat hayırsızdır tepkisi.

Yolda yürüyen tanımadığım yabancısından simitçisine, simitçisinden kasabına, kuaförüne hatta dolmuşçusuna kadar erkek çocuklarından memnun olan yok şu Türkiye’de. Genel söyleyiş erkek çocukları kız çocukları kadar hayırlı olmuyor, evlenip bir gün seni bırakıyor ve artık karısının lafından dışarı çıkmıyor, sonra da seni hiç düşünmüyor şeklinde. Herkes gelinlerinin cadılığından oğullarının pısırıklığından şikayetçi. Artık hamileliğimin son zamanlarında “İmdaaaaaat” diye bağırıp kaçmak istiyordum. Neyse bu konuyu daha fazla irdelemek istemiyorum çünkü başlı başına bir yazı konusu olabilir.

Aman ortam çok fena (!), özellikle erkek çocuk yetiştirirken çok dikkatli olmak lazım tepkisi.

Bu tepkiler Türkiyede’ki homoseksüellik korkusunun ne kadar anormal boyutlarda olduğunu bir kez daha gösterdi.

Erkek çocuk kendini çok sevdirmez tepkisi. Bu gruptakiler fırsat buldukça oğlumu öpüp koklamamı çünkü 6-7 yaşından sonra bunun mümkün olmayacağını söylüyorlardı.

Amerika’da aldığım tepkiler deminde söylediğim gibi Türkiyedekilerden epeyce farklıydı. Öncelikle yukarıda yazdığım 1 ve 2 numaralı tepkilerden biriyle bile karşılaşmadım!!! (Orada herkes gelinlerinden memnun sanırımJ) Erkek çocuk kendini sevdirmez tepkisi ise daha yumuşatılmış bir şekilde hem kız hem erkek çocuklarını kapsayacak şekilde ifade ediliyordu. Çoklukla duyduğum bir diğeri ise erkek çocuklarının kızlardan daha fazla hareketli olduğu idi.

Hamileliğim ilerleyince, ilk hamileliğimin verdiği heyecanla ve araştırıp okumayı sevmemin etkisiyle çocuk yetiştirme kitapları almaya karar verdim. Önümde inanılmaz fazla kaynak vardı ve içlerinden seçim yapmak kolay olmuyordu. Dikkatimi ilk çeken şey kitapların büyük bir çoğunluğunun cinsiyete göre yazılmış olmasıydı. Erkek çocuk ve kız çocuk yetiştirmekle ilgili kitaplar ayrıydı. Benim için çocuk yetiştirmek çocuk yetiştirmektir, öncelikle bir insan yetiştirmektir diye düşündüğümden bu ayrımı çok garipsediğimi hatırlıyorum. Ama dediğim gibi yakın çevremde yetiştirilişini gördüğüm bir erkek çocuk olmamıştı ve bu konuda oldukça tecrübesizdim. O yüzden Dr. James Dobson’ın “Bringing Up Boys” adlı kitabıyla işe başladım.

İş istatisliklere geldiğinde kitaplardan edindiğim bilgiler biraz korkutucuydu. Bunların bazılarını sizinle de paylaşmak (sizi de korkutmak) istiyorum:

*Erkek çocukları kız çocuklarına göre 6 kat daha fazla öğrenme zorluğu çekiyorlar,

* Uyuşturucu müptelası olan erkek çocuklarının sayısı kız çocuklarına göre 3 kat daha fazla,

*Teşhis edilmiş duygusal rahatsızlığı olan erkek çocuklarının sayısı kız çocuklarına göre 4 kat daha fazla,

*Alkolik olma, seks bağımlılığı, yatak ıslatma sorunları erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülüyor,

*Cinayet işleyen erkek sayısı kadın sayısından 12 kat daha fazla,

*15 yaşından küçüklerde, erkek çocukların psikolojik rahatsızlıkları yüzünden hastaneye yatma oranları kız çocuklarına göre 2 kat daha fazla,

*15 yaşından küçüklerde, erkek çocukların intihar oranı kız çocuklara göre 5 kat daha fazla,

*15 yaşından küçüklerde, erkek çocuklarda hiperaktivite oranı kız çocuklara göre 10 kat daha fazla.

(Bu rakamlar Dr. James Dobson’ın “Bringing Up Boys” adlı kitabından alıntıdır)

Olaya sadece rakamlar bazında baktığınızda “kim korkmaz erkek çocuk yetiştirmekten” diyesi geliyor insanın. Türkiyede ki kültür ve aile yapısının Amerikadakinden çok farklı olduğunu biliyorum ama bu rakamlar bizim için bir şey ifade etmez, sadece Amerikalıları ilgilendirir derseniz ona da katılmıyorum.

Eğer bahsettiğim kitaplardan bir ikisini inceleme fırsatınız olduysa ilk bölümlerden birinin kız-erkek arasındaki biyolojik farklılıklara ayrıldığını görmüşsünüzdür. Evet artık kadınlar ve erkekler arasında ki farklılıklar biyolojik olarak açıklanabiliyor, bunun bilimsel kanıtları var. Ama istatistiksel olarak ortaya çıkan tablonun tek sebebini bu biyolojik bulgulara bağlamak bana göre yetersiz kalıyor. Olaya biraz daha derinden bakmak lazım. Çocuklarım doğduktan sonra aldığım tembihler bence bu sebepleri anlamakta daha yardımcı oluyor.

Büyük oğlum Bora henüz 2.5 yaşında ve yapı olarak duygusal, hassas bir çocuk. Çizgi film seyrederken bırakın biraz şiddet içeren bir sahneyi, ağaca çıkıp geri inemeyen bir kedi gördüğünde bile ağladığı oluyor. 2 hafta öce oyun oynarken beni ısırdı ve canımı yaktığı için istemsiz olarak bir çığlık attım. Canımın acıdığını anladı ve o kadar çok üzüldü ki hiç bir şey söylememe gerek kalmadan  onbeş dakika kadar kucağımda oturdu. Bu arada beni  kucakladı ve öptü durdu. Bunun gibi anlatabileceğim çok örnek var. Yazın iki ay kadar bir oyun grubuna gitmişti. Orada ki psikolog bayan Bora’nın hassas ve bebeksi bir tarafının olduğunu doğruladı ve beni bu konuda uyardı. Ancak bunun zaman içerisinde Bora’ya sorumluluklar verilmek suretiyle dengelenebileceğini söyledi. Bu uyarıyı son derece yerinde buldum ve o günden beri tavsiyeye uymaya çalışıyorum.

Peki Bora’nın bu hassas tarafını farkeden “ahali” neler diyor? ( Bu ahali içinde maalesef bazı aile üyeleri ve arkadaşlarım da var) :

“ Aman dikkat et! Bak erkek çocuktur, çok hassas olmasın iyi olmaz!”

“ Aman çok fena! Bu kadar kolay duygulanmasın,erkektir”

“Eyvah ! Bu çocuk çok kolay ağlıyor”

“ Sen yandın. Bu çocuk ileride çok çabuk kırılıcak. Hayır etraf hoş karşılamaz, erkek çocuk”

“ Off. Çok hassas çocuk,ileride kolay aşık olur, çabuk kapılır birilerine” ( Gene gelin meselesine ucundan bir taş atma)

“ Duygularını saklayamıyor. Erkek çocuk için hoş değil.”

Bunlar bugüne kadar bana söylenenlerdi. Artık Bora’cım büyümeye başlayıp laftan anladığından maalesef onunla da konuşmaya başladılar:

“ Bak Boracım ağlama! Erkek adam AĞLAMAZ!”

“ Tamam canım ne var bunda. Sen erkeksin CANIN ACIMAZ!”

Hey Ahali!!!! Karşınızda 2.5 yaşında bir insan yavrusu var! Neden bahsediyorsunuz, kendinize gelin lütfen! Erkeklerimizi böyle yetiştirip sonra da onlardan duygusal olarak sağlıklı tepkiler verebilen insanlar olmalarını mı bekliyoruz? Daha çok bekleriz diyorum buna cevap olarak…

Dediğim gibi ailemde erkek kardeşim,ağabeyim,yeğenim olmadığı için bu işin ne tür sorumluluklar içerdiğini, küçüklüğümden beri erkek olmakla ve erkeklikle ilgili kafama neler tıkıştırıldığını ve sırf bu yüzden ağzımdan çıkana ne kadar dikkat etmem gerektiğini, zavallı masum insan yavrularının üzerine erkek olmak adına ne yükler yüklendiğini bugüne kadar farketmemişim. Erkeklerin her zaman suçlandıkları duygusal eksiklikleri ve beceriksizlikleri genlerinden kaynaklanmıyor. İnsan olmanın en önemli ve en güzel özelliği olan duygusallıklarını ellerinden alarak “ruhsal yönden sakat” insanlar yetiştiriyoruz. Hepimiz el birliğiyle sözde “erkek” olmak adına duygularını adlandıramayan, hatta duyguları olduğunu bile inkar eden, aksini bir zayıflık olarak gören garip bir insan sürüsü yetiştiriyoruz. İstatistiklerin önümüze serdiklerine yalnızca gözümüzün ucuyla bakıp hayıflanıyoruz. Suçun tamamını sadece aileye, eğitim sistemine, topluma veya medyaya yüklemek bir çözüm getirmiyor. Çünkü bunların hepsi bir bütün ve hepsi çocukların ruhsal durumu üzerinde belirli bir etkiye sahip. Bu yüzden zorda olsa tümünün değişmesi ve erkek olma kavramına karşı yeni bir bakış açısı kazanması lazım.

Evimde ki duygusal, hassas, harika iki küçük insan yavrusunun büyüyerek kendi ayakları üzerinde duracakları günü heyecanla bekliyorum ve o zamana kadar onlara ev sahipliği yaptığım, sevgimi onlarla paylaşabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sizler de yakın çevrenizde ki erkeklere,onlardan beklentilerinize daha bir dikkatli bakın bundan sonra. Farkında olmadan sürü kurallarına ne derece katkıda bulunuyorsunuz gözlemleyin.Kendinizi şaşırtacak sonuçlara ulaşacağınızdan eminim.

Berna Köker