Genelde insanları gruplandırmayı sevmem ama şu zamana kadar çocuk eğitiminde gözlemlediğim ve genelleme yapmak istediğim birkaç durumu da yazmadan edemedim.

Çocuklarımızı yetiştirirken otomatiğe bağlamak istediğimiz kaç kalem iş var hiç düşündünüz mü?

Hadi hep birlikte bakalım;

1.Sabah erkenden kalkmak.  ( Bu, uykunun gerektiği kadar alınması anlamına gelir, o da geceleyin vaktinde yatmayı gerekli kılar, hepsine toptan bakacak olursak anne ve babanın zamanında organize olması demektir de diyebilir miyiz?)

2.Perdelerin ve pencerenin açılması.

3. Okula (ilerde gidilecek işe)hazırlanmak, giysilerin değiştirilmesi.

4.Yatağın toplanması.

5. Kıyafetlerin katlanılarak düzgün bir şekilde bırakılması.

6.Okula gitmesi gereken çantanın (iş için veya gündelik hayatta organize olmak için) bir gün önceden (zamanından önce) hazılanması.

7.Kahvaltı hazırlamak.

8.Kahvaltıdan çıkanların düzgünce bırakılması ya da yıkanıp konulması.

9. Dişlerin fırçalanması, saçların taranması, parfüm, deodorant…

10. Okulda ve işte yapılanlar…

11. Eve dönüş ayakkabıların söylenilmeden dolaba kaldırılması.

12. Çantanın boşaltılması ve gerekenlerin gerektiği yere konulması. (Beden Eğitimi Dersi varsa çıkan kıyafetlerin kirliye atılması ya da yüzme dersinden gelenlerin asılması)

13. Ellerin yıkanması.

14. Veya yemek hemen yenilmek istenmiyorsa direkt yemek ısıtılması sırasında gidip banyo yapılması.

15. Yemeğin yenilmesi.

16. Ödevler.

Bütün bunların yapılmasında ülkeler arasında gördüğüm farklılıklar şu, bir grup ki bu genelde Avrupa tarzı, çocuk kendisi yaptığı kadarı ile bırakılır, sonuçlarına katlanan yine kendisidir ama bizlerdeki gibi içi kir dolu tırnaklar, akan sarı sümükler pek dikkat çekmez. Büyüdükçe bu konularda değişecektir ki üzerine gitmenin ne anlamı vardır, değil mi? Bu gruptaki anne babalar kendileri de düzenli değillerdir pek, umurlarında da olmaz. Yani dağınıklık, pislik onları yaratık görmüş gibi ürkütmez ve hatta hayatın doğal yanı da budur, bir mekanın yaşanılası olması demek düzensizliği ile doğru orantılıdır.

Türkiye’de, bakılır ki bunları çocuklara yaptırmak hem emek, hem zaman, hem konuşma gerektiriyor, e o zaman kolayı var, hemen anneler olayı devralır. Ergenlik yaşında bile donunu çekemeyenlerin yerine, banyoda onları keseleyen ana tipi ortaya çıkar. Ve hatta bununla da kalınmaz, her dakika koşma üşütürsün diyen, eşşek kadar çocuğun ağzına yemek tıkayanlar da normal hayatın bir parçasıdır. Hem zamandan, hem dırdırlanmadan kazanılır, mücadele sıfıra indirgenir. Oh ne güzel sen mutlu ben mutlu moduna girilir. O çocuk bir türlü büyümez, büyümesine izin verilmez.

Diğer bir grup; zengin ya da “Amannn şekerim ben mi uğraşacağım bu yaştan sonra?!” tarzını benimseyenler ise bir yardımcı tutar ve çocuğunun arkasını ve hatta kendi arkasını da herdaim toplatır. . Arap Emirlikleri’ne özgü yaşam tarzı budur.Bu grupda da herkes mutludur, işi yapan ücretini alır, kendine tatmin sağlar, iş yaptırtan da gereksiz(!) gördüğü işinden, kendisi de zaten organize olamadığından, sevmediğinden şundan bundan ötürü işten kaytarmış olur.

Yan etkisi, annenin evde yeri geldiğinde höyt diyerek yaptırdığı işi, kendi profesyonel görevi olarak algılayan ve bu konuda para da kazanan kadın tarafından yaptırılmamasıdır. Çocuk evin küçük reisi olaraktan “Hımmm madem bu teyzenin işi bu o zaman ben de buyururum arkadaş!” düşüncesini yaşamasıdır. Kendilerine ve ailesine hizmet edilmesi beklenen teyze, abla yaşında kadınlar isimleriyle çağırılır. “Buraya gelllll!”, “Benimle oynaaaaaa!”, “Şunu bana getirrrr!” denilir. Sessizliğin içinde bile o çocuğun liderliği hakimdir, mesela bir yardımcı, çocuk bilgisayar başında oynarken onu kaldırmaya kalkıştığında aldığı hayır cevabı ile geri çekilirken, anne olaya eğer doğruluğuna inanıyorsa bambaşka disiplinle yaklaşır.

Bir de hem herşeyin düzgün yürümesini isteyen, hem de bunu işin doğası gereği çocuğuna otomatik olarak yaptıramayan anne baba tiplemesi vardır. Bunlar çocuklarının kirli tırnaklarından, akan burunlarından acayip iriti hissederler kendilerini ama yaşı geldiğinde çocukların bunları kendilerinin görüp yapmasını beklerler. Onların yerine çoraplarını, ortalığa dağılmış don gömleklerini toplamak istemezler, kendilerini hizmetçi gibi duyumsamak da en son arzu ettiklerindendir.

Bu tür en fazla mücadeleye açık olan ebeveyn tipleridir. Ne Avrupa’ya ne de aman canımmm ne gerek senin yerine donunu ben çekerim canım kızım/oğlum agucuğum benim / Türkiye genellemesine girerler. Sürekli sorarlar, yapılanı kontrol edip eksik kalanın tam yapılmasını isterler. İnsanın bir dönem imdat demesine sebebiyet veren tipe girerler ve iki yan etki yaratabilirler; birincisi etkiye tepki, nefret duygusundan son derece pis ve dağınık ya da otokontrolü gelişmiş birey. (Yani hala şansınız yüzde elli ne yazık…)

Özetle, aslında hayatımızda hiç düşünmeden ve kolayımıza ne gidiyorsa yaptığımız hareketlerle bir insanın ileriki hayatına yön veriyoruz ve bu durum da o hep söylenilen, kısa ama bir o kadar da nitelikli (!) zamanı kapsamıyor, tersine hayatı içine alıyor. Çocuğun yemek yemesinden, kardeşiyle ilişkisindeki etki tepkisine dek verilen mesajlar onun kişiliğini oluşturuyor. Evinde yardımcısı olmayan, her işini kendisi yapan bir çocukla (annesi de yapmayacak), tam tersi hayata alıştırılmış bireyin kendini oturttuğu, hayatta hak ettiğine inandığı değerler bile inanılmaz boyutta değişim gösteriyor.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı okumuş, yetişmiş, ofis hayatına hazırlanmış, kısaca “Aaaa ama sen evde oturup ne yapıyorsun ki?” tepkisine gark edilen kadınların bazıları evde çocuklarının yanında onları yetiştirirken izleme, kontrolü elde tutma hakkını kullanabilmeyi seçiyor.

Sanırım artık bulunduğu yeri “Kaderin bana oynadığı acı oyun” ya da “Çocuğum için nelere katlandım, ne işleri maaşları, kariyerleri teptim.” değil de “Bu benim seçimimdi, sonuçlarının eksi ve artılarını kabulleniyor ve hayatın o dönemlerde hazırladığı riskleri de biliyorum.” demenin zamanı çoktan geliyor da geçiyor bile. 

Reyhan Bull